Tarih, tarih olalı böylesi bir hicrana şahitlik etmemiştir. Devletler teslim alınabilir, ülkeler talan edilip yağmalanabilir, milletler tüm imkânlarıyla yok edilip, tarihten de silinebilir. Bütün bunlar tarihin hafızasında çoğu zaman tekrarlana gelmiş hüzünlü vakalardır. Ancak bir milletin kendi eliyle, kendi koluyla ve kendi bağrından çıkardığı idarecileriyle kendi başını bu denli sıkıntıya sokarak tarihe veda etme raddesine getirildiği Endülüs Emevi uygarlığını hariç tutarsak, rastlanılmış bir durum değildir. Ancak şimdi tarih şaşkındır ve böylesi bir durum Anadolu coğrafyasında, tarihi insanlık tarihi kadar eski olan bizim medeniyetimizin başına tüm dünyanın gözleri önünde tüm pespayeliği ile gelmiştir.

 

            Milletimiz hızla bir bilinmezliğin, bir kaybolmuşluğun ve bir terk edilmişliğin acı kaderine doğru sürüklenmektedir. Üstelik bütün bunlar, kendi baş bilenleri tarafından kendi topraklarında kendi çocuklarının başına tüm kadirbilmezlik ölçütleriyle gelmektedir. Bu ülkede devlet, kendi varlık nedenini umursamaz ellerce yönetilmektedir. Medeniyet zincirinin en zayıf halkaları gaflet, dalalet ya da ihanet zincirlerini boyunlarına bir gerdanlıktan ziyade bir esaret tasması olarak kullanmaktan son derece mutlular. Tarih kendine yarar bir şok netice ile misyonuna ilaveler yapmak yerine şimdi bizlerin adına ağlıyor. Milyonlarca Anadolu çocuğu 21. asrın bu ilk çeyreğinde düşülen bu acizlik için görülmemiş telâşeler içinde kıvranıyor da, komutası vicdanının dışından öğütlüler bu ülkede, pür neşe ateşe yürüyen yolcu vagonunda halaylar çekiyor.

 

            Ortadoğu  cadı kazanına çevrilmiş, bölge ülkelerinin tamamının, tarihine, medeniyetine, haritasına kanlı eller emperyalizmin kan damlayan makasını bir hançer gibi saplamış ve kıvırdıkça kıvırıyor. Ne gariptir ki, bizim yöneticilerimiz de bu vahşet makasını tutan bir el, bir bilek olmak için, üstelik bütün bu ahlaksız senaryoların uygulama makamı olan bir projenin eş başkanlık koltuğuna kurulmak için, 1000 yıllık hükümranlık tarihimize ve muhteşem medeniyetimize aldırmadan küçüldükçe küçülmektedirler..

 

            Bu tehlike seçemez öngörüsüzlük öyle merhalelere tırmanıyor ki, bölgemizdeki kargaşa vadisine düşmemek için elimizdeki son direnç ve direnme kabımız olan Türkiye Cumhuriyetimizin ulus devlet dinamiğinin yok edilmesi için, dış güçlerle beraber olunup,  üstelik kendi başımızdaki idarecilerimiz eliyle her geçen gün zayıflatıldıkça zayıflatılıyoruz.

 

            Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde kurulan “Ulus Devlet” modeliyle dimdik ayakta durmakta olan büyük Türk Milleti, büyük bir ihanet çetesinin elinde mütemadiyen özgürsüzlüğe doğru hızla yaklaşıyor. Ayrımcılık ve bölücülük faaliyetleri ülkeyi yönetenlerden aldığı sinerji ile ülkenin siyasal omurgasına etnik ayrımcılık enfeksiyonunu bulaştırmıştır. Açılan bu büyük ayrımcılık çukuru ve kaşınılan bu bölücülük yarası derin medeniyet zenginliklerimizle ve milletimizin vicdan merhemiyle doldurulup, pansuman edilmesi daha da yarınlara bırakılırsa, kuşku edilmesin ki yarınlarımız; içerisine düşeceğimiz ateş ve barut fıçıları olacaktır. Eğer bu kangreni Anadolu insanı olarak Türkiye’nin gündeminden düşüremezsek, ebediyen çamurlara, ateşlere düşecek ve sonsuza kadar sürünenler yine bizler olacağız.

 

Selam ve muhabbetlerimle,

 

Fahrettin KORKMAZ

Büyük Anadolu Kalkınma Hareketi Genel Başkanı