Kapıdan dışarı adım atmak zor geliyor. Gölgenin gücü, sıcağa yetmiyor. Dışarıda olmak, hamamda olmaktan farklı görünmüyor. Sürekli ateşi harlanan, suyu kaynayıp buharlaşan bir hamam, dört bir yanımızı sarıyor. Nefes almak, sanki ateşi solumak… İnsan eliyle dünya kirleniyor, kirlendikçe ateşi çıkıyor. Temizlemek, yine biz insanlığa düşüyor. Evet; sarı sıcak, bu havalar nasıl olacak!
Son yıllarda bölgemizde, ülkemizde ve dünyamızda, iklimin değişim etkilerinin canlı yaşamı üzerine olumsuz etkilerini görebilmekteyiz. Mevsim normallerine göre bazı günlerde yaşananların, anormal sıcaklık ve yağış değerleri olduğunu herkes gibi bizde bilmekteyiz.
Uzun zamandır; bizler gibi yaşamın sürdürülebilirliği ve yaşanabilir bir çevre adına emek verenlerin sürekli olarak dillendirdiği ve önlemlerinin tüm dünya ülkeleri tarafından alınması gerektiği bir durum var karşımızda. Ve bu gerçeklik aldığımız havadan içtiğimiz suya, yediğimiz yiyeceklere ve yaşadığımız kentlere zarar verecek bir durumdur. Bilimsel olarak ta herkesin şüpheye mahal vermeyecek şekilde kabul ettiği ve acilen önlem alınması gereken küresel ısınma, günümüzde bile birçok çevresel felaketin ve sorunun yaşanmasına neden olmaktadır.
Hiçbir jeolojik evrede görülmediği kadar büyük hızla insan faktörünün iklimi değiştirdiği görülmektedir. Yerküre ısınıyor, iklim hızla değişiyor ve yapılan ve telafisi mümkün olmayan çevresel tahribatlarla birlikte; yeryüzünde kuraklık, tropikal fırtınalar, yumruk büyüklüğünde dolu yağışları, Avrupa’da kavurucu ve can alıcı sıcaklıklar ve “altyapı sistemleri yetersiz olan, dere yatakları kapatılan, derelerinin akış yönü değiştirilen ülkelerde ve kentlerde” ani seller yaşanabiliyor. Örneğin; küresel ısınma ve iklim değişikliği nedeniyle, pasifik adalarında sular yükselmiş ve kıyı şeridinde oturan insanların evlerinin sular altında kalmasına sebep olmuştur. Yani iklim değişikliği, insanları evlerinden yurtlarından eder bir boyuta gelmiştir.
Mevcut durumda; ülkemizin birçok bölgesindeki su potansiyelleri yeterli görünse de, küresel iklim değişikliğiyle birlikte ileri zaman dilimlerinde sorun yaşamayacağımız anlamına gelmemektedir. Ülkemizin, Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC- Intergovernmental Panel of Climate Change) tarafından yapılan araştırmada, iklimin yaratacağı etkiler bakımından dünyadaki en riskli 5 bölge arasında yer aldığı belirtilmiştir. Buda, ileride bizleri daha kuru ve sıcak bir iklimin beklediğini göstermektedir. Daha kuru ve sıcak bir hava mevcut canlı türlerinde (flora ve fauna) azalmaya neden olabilecektir.
İklim değişikliğinde en önemli iyileştirici etken; fosil yakıtların kullanımının azaltılması ve yeşil alanların arttırılması olarak özetlenebilir. Yeşil alanların; organik bütünlüğün ve kentsel ekosistemin insan konforuna yönelik iyileştirilmesinde de çok önemli bir etken olduğu bilinmektedir. Özellikle; hava kirliliğinin önlemesi, temiz hava sirkülasyonunun sağlaması, iklim değerlerinin insan yaşamına daha uygun duruma getirilmesi, yeşil alanlar ile sağlanabilmektedir. Kent bütünü içerisinde yeşil alan miktarının arttırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Yeşil alanların azalmasına neden olan, insan sağlığını ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, ekolojik temele dayanmayan planlama ve uygulamalardan vazgeçilmelidir. İnsanların hem dinleneceği, hem dolaşacağı kent ormanları yaratılmalıdır.
Yıkmaya, yakmaya ve gereğinden fazla tüketmeye devam eden insanlık, şuan çözümsüzlüğün ve felaketlere sebep kirliliğin bir parçası noktasındadır. Fosil kaynaklı enerji eldesi yerine temiz enerjiye yönenilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesi sağlanmalıdır. Dünyanın her yerinde yeşil alan tahribatları önlenmelidir. Aksi halde durum yerkürenin tamamın da, daha kötü bir seyirle yaşamı olumsuz etkilemeye devam edecektir. Çin’den Kanada’ya, Fransa’dan Japonya’ya, İspanya’dan ülkemize… Kısacası tüm ülkelerde…