Anadolu coğrafyası bir milletler mezarlığıdır. Tarihin nice medeniyetlerine beşiklik etmiş bu coğrafya; yine aynı çokluktaki medeniyetlerin mezar taşlarına da müze olmuştur. Bu coğrafyada istiklâl hırsınız ve güçlü olma ısrarınız yoksa, hangi millet olursanız olun ölüm kaçınılmaz bir sondur. 

               Küçük Asya diye de tanımlanan Anadolu; tarih boyunca nice millet ve medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Ancak Anadolu; ekolojik olarak olduğu gibi, siyasi olarak ta yerkürenin bir kaygan  zemin merkezine konuşlanmış coğrafi bir alanın adıdır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Anadolu; dünyanın göz merceği ve bir çekim merkezidir. Avrupa ile Asya\"nın yanı sıra, Afrika ile de uzunca bir köprü mesafesiyle de olsa bir medeniyet bağının düğüm yeridir Anadolu.

               Anadolu\"da bilinen medeniyetler tarihi, M.Ö. 2.000 yıllarıyla beraber tarih biliminin anlatımına konu olmuştur. Hititler, Frigler, Lidyalılar, İyonlar, Urartular, Persler, İskender İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğu Anadolu\"nun derin medeniyet albümünde resimleri olan bazı milletlerdir. Her bireri yüzyıllarca süren hükümranlıklarının ardından tarihten kayıtlarının silinmesine karşı koyamamışlardır. 

               Anadolu bir zor coğrafyadır. Yeryüzünde her fani ölümü tadıcıdır. Ancak yeryüzünün lokal bir organı olan Anadolu\"da ise; millet ve medeniyetlerin de belki kaderleri ölümü tadıcıdır. Tarihin çöp kutusunu taşıran bu milletlerin müsveddeleşen kartvizitlerinin çokluğunun tek sebebi, ortak coğrafi adreslerinin Anadolu oluşudur.  

               Bu çilelerle dolu medeniyetler mezarlığı Anadolu\"da 10 yüzyıldır hayat süren inatçı konuk; Türk Milleti\"dir. Bu coğrafyadan kovulmaya sadece 180 dakikası kalan Türk milleti, istiklâlsizlik türbülansından mucize denilebilecek bir kıvraklıkla kurtulabilmiştir. Mezarlıkta açılan  derin kabir çukuruna, boğazların bu hasta adamı Türk milletinin yuvarlanmaktan nasıl kurtulabildiğine dünya hala şaşkınlıkla cevap aramaktadır.

               18 Mart 1918 tarihinde bir volkan patlamasını andıran bir şiddetle verilen bir mücadelede;  Cezayir\"in Berberileri, Senegal\"ın zencileri, Avustralyalılar, Kanadalılar, Yeni Zelandalılar, Hintliler, Fransızlar ve İngilizler; yorgun ve adeta tükenmiş Anadolu insanının üzerine tüm zulmetleriyle ateş kusmuşlardır. Şairin mısralarında �Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tufan gibi mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, Avustralya\"yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka,lisanlar, deriler rengârenk: Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ.. diye tarif ettiği bir düşman ittifakı tarihten bir milletin kaydını düşmek için küçücük bir karaya üşüşmüşlerdir. Tarihin bu güne kadar kaydettiği en büyük ve en kanlı savunma savaşında Türk Milleti, Anadolu\"da alışılageldiği üzere bu kez kadavralaştırılamamıştır.

               20. asrın başlarında Türk milleti; tarihin ateş mazgallarında ateşten geçerek kan içinde, bir daha uyumamak, benliğini unutmamak, kandırılmamak, sömürülmemek, ezilmemek ve ölmemek üzere adeta çığlık çığlığa yeniden dirilmiştir ve Çanakkale\"de mezarlık yolunda tabut üzerinden ayağa dikilmiştir. Mezarlıklar coğrafyası Anadolu, derin çukuruna bu kez Türk Milleti\"ni alamamıştır. Üstüne üstlük; o kendisinden umutların kesildiği bu millet, siyaset rahminden ise; nekahet döneminde bile Mustafa Kemal ATATÜRK gibi bir siyaset ve savaş dehasını ve de bir barış önderini doğurabilmiştir. Haydi şimdi Ne mutlu Türküm diyene deme?  Hoşça kalın.