Ne bir rüyanın en güzel anında uyanmak, ne de gerçekliğin rüyalarına dalmaktı. Gidilen bir yolun patikasında rastlayıp, kalan kısma birlikte devam etmekti. Öyle ya yaşam zordu, insanlar zalimdi ve böyle bir yolu yalnız gitmek kolay olmazdı. Dört bir yanda açlık, sefalet ve gözyaşı vardı. Vicdanlı birini bulmuşken ona sarılıp anlamak, kendini anlatmak yapılması doğru olandı ve bu şansı bırakmamak lazımdı. Yan yana gelerek birbirine el uzatıp omuz vermek, zorluklarla baş etmede en kolayıydı. Taş olmayan yüreklerin güzellikleri ağır basanlarının da, mutlu olmaya ihtiyacı vardı.
Hatırımdadır, çocukluğumun gülmeye bile çekindiğimiz zamanları. Etraftan, şundan, bundan ve yeri geldi mi kendimden bile çekindiğim anları… Oysaki ömrüme bir armağan gibi sunulmuş, dört bir yanımda yaralar bereler çoktu. Bence yenilerine ise lüzum yoktu. Yüreğim; mutluluğa engel her neyse bir kenara koyup, yola devam etmeliydi. Birlikte dirlik, dirlikte benlik değil, bizlik vardı.
Gel dediyse gitmemek ya da gelemiyorum demek asla kabul edilmezdi. Bulup buluşturup yollarına düşmek, hayaliyle mutluluğunu yaşamak gerekti. Olur ya gelirse ilham, kaynağına methiyeler dizip, şiirler yazıp habersizce okumak ya da, bir kağıtta bir köşeye bırakarak bulduğunda, gözlerinin dolduğunu hissetmek önemliydi. Mutluluk bunları içtenlikle yapmayı gerektirir ve verdiği haz tarif edilmezdi. Tıpkı seni seviyorum demesini kelimelerle değil, bakışlarıyla dediğini bilmek gibi bir şeydi.
Tarifi imkansız duygu parçacıklarının oluşturduğu, bir demet çiçek gibiydi. Güzelliği dünyaya, bakışları ömre bedeldi. Bir insan sevdi mi en derinden sevmeliydi. Kör olmalıydı ve onsuz yolunu kaybetmeli, gözleri başkalarını görmemeliydi. Öyle bir özlemeliydi ki, özlemek bile bu duruma imrenmeli ve kendini özlemeliydi.
Bu o kadar özel bir duyguydu ki; ilk buluşmanın heyecanı, çetin soğuk kış günlerinin tir tir titreten karıydı… Işıltılı ve süslü şehirlerin aramıza koyduğu mesafelerin, hasretimi inciterek günden güne büyümesiydi. Son gün alınan otobüs biletinin uzun yolculuklarının, bitmek bilmeyen zamanı, tükenmeyen mesafesiydi. Söylediği yerde ve saatte, bekleyip bekleyip gelmeyişine mırıldanıp homurdanmanın, gözlerimde ki sabırsızlığıydı bu. Mutluluk buydu, o mutluluktu.
Anlattıklarım; eskileri eşelemek değil, yaşanan özel günlerin akla getirilmesidir. Bazen anıları hatırlayıp, onlara yaşanmışlığın rahatlığıyla uzaktan şöyle bir dönüp bakmak gerekir. Kırgınlıklar, mutluluklar ve geride kalanlar olsa da… Anı yaşamaya da engel değildir. Bu ne geriye dönmek, ne günden vazgeçmektir. Her şeyiyle olup bitene duyulan saygı ve yürekteki sevgidendir. Güzel anılar biriktirmeniz dileğiyle…