Kapitalizmin tandansı maddidir ve varlığını idame ettirmek için sömürmek mecburiyetindedir. Bugün kapitalizmin temsil edildiği Amerika ve Avrupa Asya ve kimi coğrafyaları sömürebildiği müddetçe varlığını sürdürebilecektir. NATO, İMF, BM, BOP, BOP Eş Başkanlıkları gibi oluşturulmuş süslü küresel kelamların ve sözde demokrasi tekerlemelerinin özünde gözlerden kaçırılmaya çalışılan bu sömürü gerçeği gizlidir.

 

            Daha yakın zamanlara kadar sömürü niyetlerini cafcaflı bir kelime olan Liberalizm olgusu ile dikkatlerden uzak tutanlar, insanlığın derin fukaralaşmasının netleşmeye başlaması ile birlikte, şimdilerde küresellik yalanı altında başka bir aldatma tabirini yarattılar. Emeğin talan edilmesi ve tüm dünya insanlığının eksiksiz ve kesintisiz 21. asrın modern esirleri haline getirilme cambazlığının makyajlı adı “Küresellik”tir.

 

            Küreselleşme, dünyayı tek bir mekân haline getirerek tüm dünya toplumlarını sosyal, siyasal ve iktisadi olarak en büyük hükümran gücün hegemonyasına amade etme işletimidir. Ulusal olan her fikir ve çabanın amansız hasmı olan küresellik, ulus devletlerin de sonunu getirme rotasında tüm maharetlerini uygulamaya koymuş vaziyettedir. Küreselleşme ile birlikte, fakir Afrika’nın kıt kanaat geçinen insanlarının yaşam alanlarında, lüks Amerika ve Avrupa şehirlerindeki gökdelenlerin, plazaların ve devasa iş merkezlerinin neredeyse tam benzerleri çoktan yükselmeye başlamıştır bile.

            Küresellik, uluslararası sermayenin sınır tanımadan dolaşabilmesi, imkânları dar olan mikro kitlelerden bile kazanç ve pay elde etme açgözlülüğüdür. Küresel hükümranlar, girdikleri her ülkede yoksulluğun, fakirliğin ve işsizliğin kendileri ekseninde yükselmesini umursamadan kendilerine sıcak bakacak işbirlikçilerini bulmakta hiç zorlanmazlar. Her engeli kapital kuvvetleri ve ulusal medya kanallarını da kullanarak aşan küresel aktörler, daimi şekilde karlılıklarını sürdürebilmek için girdiği her ülkenin iç mevzuatlarını, yasalarını ve Anayasalarını kendi çıkarlarına uygun hale getirmek için işbirliğinde oldukları lokal yöneticileri amaçları doğrultusunda yönlendirirler ve yönetirler.

            Küreseller, propagandası yapıldığı gibi, öyle girdikleri ülkelerin kalkınmalarına katkı koymazlar. Onların amaçları, mümkün olduğunca teşvik ve yardımlardan faydalanarak, mümkün olan en yüksek para kazancını elde edip, kazanımlarını ülkelerine veya finans merkezlerine geri göndermektir.  

Küresellik, zayıf düşen vücuda tebelleş olan virüsler gibi genelde milli istikametlerinin ve ulus kimliklerinin kıymet ve itibarına itibar edemeyen toplumların kapısını çalar. Öncelikle kendisine ilişebileceği bir zemin arar.

            İşte bu bağlamda öz güven zırhımızın parçalanma sürecini yaşadığımız 11 bahtsız yılın ardından küreselliğin tüm haşmeti ile ülkemize yerleştiğini söyleyebiliriz. Mazisinden kopartılmış, milli rotasından kaydırılmış ve tarihsel ruh kökleri muzdariplik vadilerine çekilmiş, mefkûreleri köreltilmiş ve kendi irfan hazinelerini kendi eliyle çöpe dökmüş ötenazi kurbanlarının kaderine mahkûm edilen toplumumuz, küreselliği neredeyse ayakta karşıladık. Küresel ahtapotlarla kanka olan zihniyetleri neredeyse ebedi yönetenlerimiz ilan ettik.

            Şimdi Siyonizm, kendi emperyalist mefhumlarını ustaca ruh köklerimize zerk ediyor. Bu sebepledir ki, 11 yıldan beri idraklerimize inme inmiş ve muhakeme yeteneğimiz felç olmuştur. Şuurumuzun devre dışı bırakıldığı siyasetin bu fetret döneminde ise, 1000 yıldır sürdüre geldiğimiz medeniyet kavgamız küreselliğe boyun eğmek üzeredir.

            Milli kulelerimize yapılan bu son 10 yılın taarruzları yine hep alışageldiğimiz gibi direkt olarak dışarıdan gelseydi, Batı’dan gelseydi, hatta tüm dünya güçleri sel olup üstümüz çöreklenseydi, sayısız direnç kaleleri olur savabilirdik tüm bu küresel tehdit ve tehlikeleri. Ancak gafil ve sefil avlandık bu kez. Çünkü bu kez, bizden postuna bürünmüşlere inandırıldık ve tedricen ısıtılan suyumuzda bir kurbağa misali ölüm raddesine getirildik, farkına varamadan haşlandıkça haşlandık. 

            Ancak kan içinde, ateşler içinde ve ölüme beş kala uyanmasını başarabilmiş bir medeniyetin çocukları olarak, kim bilir belki bir kez daha uyanabiliriz. Tüm değerlerimiz ziyan olmadan söyleyin dostlar! Uyanmaya var mısınız?