Bir pazar sabahına denk gelen emeğin bayramında, düşlerimin sınırlarını zorlayan ve umutlarımda resmettiğim yarınlarımın renkli günlerini, sözlerime dökmek istiyordum. Ne olanları ve yitirilenlere saygıda kusur edip unutarak, nede hak kelimesinin hak ettiği yere geldiğini görmek adına alın teri dökmekten geride durarak, o günler gelmeyecekti biliyordum. O günler ki; paylaşımda yaşamımızda nefes, bir kelebeğin kısa zaman diliminde ki heyecan kadar hevesti.
Özlemini duyduğumuz o günlerin sözleri; geçmişten geleceğe izleri taşıyan, bilinç ve inançla yüklü zihinlerin berraklığı içinde akan suların sesi kadar, huzur veriyordu insana. Şarkıların söylendiği, şiirlerin yazılıp okunduğu ve beraberce gülüp eğlenilen anlarında, tüm dünya halklarının kardeşliğinin yanında saf tutmuşçasına içlendiriyor, gözlerimin parıldamasına neden oluyordu damlalarıyla.
Kar hırsıyla daha fazla kazanç ve büyüme arzusu güdenler, hayatımızı tepeden tırnağa şekillendiren emekçilerin verdiği mücadele koşullarının zora girmesi adına da, çaba sarf etmekten geri kalmıyorlardı. Bir ülkenin başka ülke üzerinde kurduğu sömürü düzeniyle, bir kişinin emekçiler üzerinde uyguladığı sömürü düzeni arasında çok farklılık yoktur aslında. Biri; milyonlarca kişiyi, biri; onları, yüzleri ya da binleri sömürerek, yaşamda emekçilerin olması gereken haklarından alıp, kendi tarafına koyma yüzsüzlüğünden utanç duymaz. Yani biride aynıdır, binide…
Sömürünün azı çoğu, büyüğü küçüğü olmayacağı gibi, durum sadece emek boyutunda sınırlı kalmaz. Doğanın, tabiatın ve ortak değerimiz çevrenin sömürüyle tahribata uğratılması da bir başka çeşit olarak kendisini gösterir. Rant uğruna yaratılan tahribatlar içerisinde, hem emek hem çevre faktörünü barındırır. Sizlerin de unuttuğunu düşünmüyorum, misal;
Daha dün gibi aklımda Soma’da, Karaman’da yitirdiğimiz maden emekçileri ve onların aileleri. Hesapsız kalanların yaşattıklarında, yırtık ayakkabıların hüznü ve sedyeye karası bulaşmasın diyenlerin yüreklerimize yaşattığı mahcubiyet kaldı. Ya, baba dahi diyemeden, ellinden tutarak gururla yürüyemeden yetim kalanların bakışlarını, bedenimizde nereye gömelim ve dindirelim acılarımızı!
Çok farklı duygularla içimi dökmek istiyordum oysaki emeğin bayramı adına cümlelerimi tek tek seçerek. Gündemin düşüncelerimde yarattığı tahribatta, bir sömürü şekline dönüşmeye başlıyordu acıların içinden geçerek. Yitirdiğimiz her canda hüzne ve acıya doymuş yüreğim, en kıymetlilerim olan hissiyatımı ve vicdanımı da zedeliyordu uykulara gömülerek. Yeterdi yitirdiklerimiz ve yetmesi adına bir şeyler söylemeliydi herkes, insan yanına dönerek.
Sevgili emekçi dostlarım; sizleri anlatmaya ne kelimeler, nede tıpkı hak mücadelesindeki sizler gibi, kelimelerin yan yana gelip oluşturduğu, anlamını sonsuzluğa yükleyebileceğimiz cümleler yeter. Daha adil ve paylaşımcı bir düzende yaşayacağımız günlerin, kutlayacağımız bayramların özlemiyle hepinizi selamlıyor, üreten ellerinizden öpüyorum…