Derinden ve yerinden sarsılan hayallerim, kendine sağlam bir zemin bularak inşa etmeliydi geleceğini. Yoksa hiçbiri hayata geçmeden, yok olup gidecekti. Yok olacak hayallerim beni umutsuz ve amaçsız bir boşluğa sürükleyecekti. Karşı durduğum, eleştirdiğim, yanlış gördüğüm yaşamların dengine alıp, beni onlarla bir konuma getirecekti. Bu kabullenecek bir durum değildi. Sıradanlaşmanın ötesinde; susuz kalan, çoraklaşan ve her bir yeri çatlayan toprağın, zayıf noktalarından kırılarak oluşturduğu karışık geometrik her bir çatlağın, verimini günden güne öylece yitirmesi gibiydi.
Anlatılması, tarifi o kadar zordu ki bol oksijenli ormanlık bir alanda nefesten yoksun kalarak, canlılığı yitirip betin benzin solmasına benzerdi. Betin benzin solması, yeryüzündeki boyaların kullanılmasıyla kapatılacak bir renkte değildi.
Sessiz ve sedasız durmak, bu anda yok olmanın sonunu görmekti. Ya yola düşüp yürümeli, ya da olduğum yerden hayallerimi hareketlendirmeliydim. Hayallerimi deprem kımıldatmadan benim kımıldatmam gerekliydi. Cansız varlıklar dışında hareketsiz olan neydi düşünmeliydim! Esen rüzgarlar, rüzgarların gücüyle yaprakları, dalları savrulan yüzyıllık çınarlar… onlar bile hiç hareketsiz kalmamışlar. Gökyüzünün özgürlüğünden koparılıp demir kafesler içine atılsa da, daracık alanda çırpınır yine de oradan oraya kuşlar. Durmak bilmez, kimse yola getiremez... İçinde biriken heyecan bir kanat çırpışıyla beslenir bitmez, ölse de gözü açık gitmez… Harekette bereket vardır. Bereket miskinlikle değil, sabahın ilk ışıklarıyla aydınlık günlerin simgesi güneşle var olandır.
Bir doğa olayı olan sarsıcı ve ürkütücü etkisiyle depremlerin geçmişte olduğu gibi günümüzde, gelecekte de yaşanması muhtemeldir. Çeşitli türleri olan depremlerin, bir doğa olayı olması durumunun bir doğal afete dönüşmesinde en büyük etkenlerden biri, insan faktörüdür. Hırslarının ve nefsinin etkisinde iç sorgusuz sualsiz bir yaşam, yastığa koyulan başın anı yaşayan umursamaz biçimidir... Bu türlerin yürekleri zayıftır, yeryüzünde korkuları güçlü olsa da öteki tarafın korkuları ben’lerinden daha geride cılız bir haldedir. Bunların insanlar içerisinde sayıları azda değil epeycedir. Bu nedenle günümüze kadar meydana gelmiş bir çok doğa olayında, can ve mal kaybının fazla olmasında, acıların artmasında vicdan yoksunu insanlar başroldedir.
Altı Şubat sabah 04:17’de 7.7 ve öğleden sonra 13:24'te 7.6 olmak üzere Kahramanmaraş merkezli iki yıkıcı deprem ve artçılarını yaşadık. İrili ufaklı artçılar hala devam ediyor. Gece uykuda gerçekleşen ilk deprem can kaybının artmasında nedenlerden biridir. Yıkım etkisi güçlü olan iki depremde acının, hüznün ve yüreğimizi paramparça eden, günü geceye çeviren ömrü ziyan eden görüntüler sabahın ilk ışıklarıyla kendini göstermiştir. 10 ilimizi etkileyen ve canımızdan can alıp götüren depremlerde bazı binaların sapasağlam durduğu halde sağında solunda bulunan binaların yıkıldığı görülmüştür. Bu da yıkım etkisi yüksek olsa dahi, hiçbir hasar olmadan bazı binaların depreme karşı ayakta kalabildiğini, istenince yapılabileceğini göstermiştir.
Yeryüzü evimiz…Ve tüm canlılar olarak bu evde birlikte, sağlıklı bir şekilde mutlu olmalıyız biz. Bu yaşamda, gelecek nesillerinde paya sahip olduğunun bilincinde hareket etmeliyiz. Doğa olaylarının yaratacağı olumsuzlukların etkilerini azaltıcı yönde yapılacak çalışmalar, acıların daha az hissedilmesine vesile olacaktır. Bunu bilmeli ve bu yönde hareket etmeliyiz. Hayatı bu doğrultuda şekillendirip, yaşamdan yana bir duruş sergilemeliyiz. Sosyal donatıları, yeşil alanları, altyapısı, ortak kullanım alanları olan daha güvenli, sağlıklı yapılar ve ortak değerlerin gözetilip doğal alanların korunduğu, en önemlisi depreme dirençli yerleşim alanlarını yaratmayı öğrenmeliyiz.
Doğayla zıtlaşan, doğayı tahrip eden, doğaya kafa tutan bir tutumdan vazgeçip doğayla uyumlu yaşamlara geçmeliyiz. Ayrıca ülkemizde afet yönetimi konusunda gerekli çalışmaların iyileştirilmesi, eğitimlerin yaygınlaştırılması, tüm ülke genelinde yaşamın en temel hak olduğu gözetilerek yaşamın sürdürülebilirliği çerçevesinde; kentsel dönüşüm, kentsel yenilenme, kentsel iyileştirme vb. süreçlerinin ilgili mevzuatlar çerçevesinden çıkmadan yürütülerek biran önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Depremin ve benzer olayların yarattığı etkiyle sarsılan hayallerimizi, az çokta olsa belki toparlayabiliriz. Lakin kesilmişse nefesimiz, kalmaz ki hayallerimiz...