Dağ başlarının dumanlarını sert esen rüzgarlar eşliğinde üzerinde hisseden bu küçük kasabanın, soğuk geçen günlerini kavurucu sarı sıcaklar dahi unutturamazdı. İç titreten zemheri, buz kesen yüzlerde masumiyetleri de alıp sohbetlerden uzaklara bırakırdı. Kelimeler dosttan ayrı, hissedilemeyen sevgilere yalnızdı. Ne diyeceğini şaşıran diller üşümüş yüreklerden etrafa gelişi güzel yayılır, bir düzen tutturamazdı. Oysaki bu düzenin içinde her türlü sessizliğe mahkumiyeti kabul etmiş bir yapı vardı. Kısacası düzensizlik içinde düzeni kollamaya çalışacak kadar basit ve sabit kalırlardı. İçerik tam anlamıyla boş olduğu kadar aynı zamanda boşunaydı.
Toparlama çabasına düşenler, böyle gelmiş böyle gitmesin diyenler üzecek bakışların, kıracak sözlerin etkisinde kalmayı göze almalıydı. Göze aldıklarının bir değişime yol olmasını beklemeye koyulmak, adressiz bir mekanı aramayla tıpa tıp aynıydı. Sonuç büyük olasılıkla olumsuz olacaktı. Aranan yer tüm çabalara rağmen bulunamayacak, hücrelere kadar sirayet eden yorgunluk, bedene kar kalacaktı. Yinede taraf belli ederek içini rahatlatma çabası, karanlık kasaba sokaklarında bir umut ışığı yakardı. Yani etraf tam olarak aydınlanmasa da, loş bir aydınlık gözlere yar olarak yardımcıydı…
Kasabanın çoğunluğunda bu emek boşa gidebilirdi belki… Bir elin parmakları kadar azıcığında ise bir umut yeşermesi yeterdi. Tükenmeye yüz tutmuş tutunacak dalların artmasını sağlayabilir, yeniden birliktelik yaratabilirdi. Çoğaltabilirdi; aynı amaç etrafında ve değiştirme adına emek vermeyi beklentisiz göze alanlarda korkunun niceliğini. Bu durum bedeni ve zihni epeyce yorabilirdi. Buna da hazırlıklı olmak gerekti.
Sabahın köründe uyanan kasabalılar arasında o direk kendini belli ederdi. Bakışları keskin, sözleriyse naifti. Büyük çoğunluğun zaman geçirdiği kahvehanede zaman geçirmez lakin ayaküstü çay içmeyi ihmal etmezdi. Başında gri kasketi, sürekli üzerindeymiş hissi veren ve bedeniyle bütünleşen kareli gömleği, herkes içinden seçilmesine de sebepti. Birlikten bahsedenler arasında en önde gidenler içindeydi.
Gözleri yemyeşildi lakin gözü kara sözü tamda kendisi içindi. Korkusunu kasabanın çıkışında büyük bir kayanın dibine bırakmış, sevgiyle umutlarını yanına alarak yaşamayı seçmişti. Nefes alıp veren tüm canlılarla birlikte, yaşamın içinde bulunan tüm varlıklara saygı göstermeyi bilirdi. Adım attığı yollardan, ekip biçilen toprağa… uçuşan kuşlardan, yıllanmış bir ağaca… Her şeye saygı gösterirdi.
Patikalar, bozuk bölük pörçük toprak yolların başlangıcından girilen, sevgi sözlerinin yürekte azıcık yer edinmiş duygusunu kasabanın ucu açık mağaralarında tedirginlikle karışık yaşamanın heyecanını çok severdi. Yüreği mağaralar içinde daha özgür, ışığa özlem duyan bir hasretin bitmesi gibiydi. Evi uzakları yakın eden bir güzergahın ötesindeydi. Dağ yamacına doğru epeyce yüksekte yer alan iki göz teraslı hanesi, mutlulukla bezeliydi. Bir olmanın gücünü büyütme gayreti dinç olsa da yüreğinde, benliğine bulaşacak lekelerden uzak kalmaya özen gösterirdi. Kötü sözlerden, kötü gözlerden ayrı kalmanın saflığını beslediğini bilirdi.
Unutmak istemediği anıları vardı. Korkusunu bıraktığı kayayla sohbetleri buna şahitti. Dile gelse, kim bilir geçmişine dair neler neler diyecekti. Korkusunu bırakmasına sebep başından bir şeyler geçmişti. Gecelerin yalnızlığına üstünlük kurduğu, baskıladığı bilinmezliklerin uğultuları, kulağında yer edinmişti. Uyurken aniden ürkmeleri hala devam etmekteydi. Korkunun sözlerle bırakılan kaya dibinde yeşeren otları, yeni korkular mı üretmekteydi? Eskinin adam akıllı hesaplaşılmayan günleri, onu tekrar gecelerin karanlığına bırakabilirdi…