Hava soğuktu ve tarihi tam olarak hatırlamamakla birlikte, aylardan kasım olduğu kesindi. Üzerimde kışlık giysiler, ayağımda botum ve çift çorap tenimi ısıtmaya çalışırken, ellerim tir tir titremekteydi. Ellerine alışmış ellerim, çekip gitmesiyle artık sahipsizdi. Sağ elin sol eli tutup ısıtmaya çalışması çare değildi. Bu sessizce uzaklaşıp gitmenin ve arkasından gitme diyememenin, iğne atsan yere düşmeyecek kalabalığın içindeki çaresizliğinin ta kendisiydi. Yolcu ederken defalarca el sallayıp gidişini izlediğimin, sadece duraksayıp arkasına bile dönüp bakmamasına en içten sitemdi. Büyük gürültülerin yaşandığı tüm seslere sağır, biri dışında tüm bakışlara kör bir vaziyetti.
Kasım diğer aylar gibi değildi ve her zaman farklı bir duruş sergilerdi. Belki de bana öyle gelirdi. Sanki halden anlar, biraz teselliyle birlikte yaşadıklarının hücrene kadar hissedilmesine yardım ederdi. Bundandır ki bakışlarım bu sonbahar ayını her zaman severdi. Ne şubat, ne mart nede doğduğum ay nisan, hiçbiri fayda etmezdi. Bir o vardı yüreğimde, yürek kasımda mutluluk verirdi.
Duygu yüklüydü desem tamda yeriydi. Duygularını dökülen yapraklarla birlikte gözyaşlarına götürüp, gözlerinin kapısında onların açılmasını beklerdi. Sararan yaprakların gözyaşları ile geçici değişen renklerinin, yeşilin yerini tutmadığı besbelliydi. Böyle bir iddiası yoktu ve kudretide yetmezdi. O gözlerden dökülen ayrılıkla beslenen hüznün damlaları, yapraklara doğru bir yol oluverirdi. İçler acısı denemez lakin kasımda sevdalardan kopmanın soylu bir yol olduğu da bir gerçeklikti.
İnsan bir yöne doğru gidecekse, hedefte eski acılarla birlikte olsa bile umut görmüşse, tereddütsüz bu yolda yürümeliydi. Olacaksa ayrılıkların ve yaşatacaksa günlerinde geceleri, yıla başlangıçta olsa ocakta değil, yüreğinde kasımda dünyan tersine dönmeliydi. Hani yaşadıklarında sıradan değildi. Kendince çok güzel ve özeldi. Herkes bu nazdan bir sevda çıkarmayı beceremezdi. Herkes bu gönüle saygı duyup hayranlık içinde, rüzgarlarında taşıdığı aşk kelimelerinin etrafa savrulmasıyla, elini uzatıp birkaçını tutup yüreğine eklemeliydi. Yürekler böylece daha çok sevebilirdi.
Sevdanın duraklarında ses etmeden, kara kışlar, sarı sıcaklar demeden beklemek tamda bu gönüle göreydi. Bu gönül ki geleni karşılar, enginliğinde gidene bir tek ses etmeden özlemini özlerdi. Giderken, gözlerimde yer edinmiş halleriyle hayallerim, geriye çevrilmeyen başıyla alıştığım hoş geldinleri gönlüme çiviler gibiydi. Bu gidişleri geri dönüşü mümkün olmayan gurbetlerin, sılaya bitmeyecek hasretiydi. Gönlüm; gelişlerin baharında, gidişlerin soğuk isimsiz bir mevsimiydi.
Yıllar önce yaşadığım ayrılığın bende yarattığı duyguların içten bir karşılığının, kasımla etkisinin artışına şahitliğimdir bu cümlelerim. Sevdasını her davranışıyla belli ederek öylesine sevilenin, pamuk ipliğinde bir yakınlıkla araya mesafe koymasına akıl sır erdirmek zor oluyordu. Her şeye rağmen beklentisiz, yerçekimsiz bir ortamın hafifliğiyle yük vermeden, yükü hafifleterek sevmiştim.
Gönlümüze hoş gelenlerimiz aşk olsun, gönlümüz sevdayla dolsun.