HÜRRİYET’te İsmet BERKAN, 24.Şubat.2013 tarihli yazısında uyarıyordu: “Bilim olmadan ‘Orta Gelir Tuzağı’ndan çıkılmaz.”
“ Bugünlerde Türkiye’de popüler hale gelen Orta Gelir Tuzağı (OGT/ Middle İncome Trap) kavramı iktisat literatüründe yeni değil ancak son yıllarda oldukça popüler oldu.
OGT, bir ülkenin yaptığı bazı reform ve düzenlemelerle fakirler sınıfından çıkıp orta gelirli ülkeler sınıfına katılmasını, ancak yeni hamleler yapamadığından bu düzeyde patinaj yaparak yeniden geri kaymaya başlamasını ifade ediyor.
Nitekim 1970’lerden günümüze kadar OGT’dan kurtulan ülkelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Kore ve Japonya bunların başında geliyor. Ancak çok sayıda ülke bu seviyede kalmış durumda.
Orta Gelir Tuzağına yakalanan ülkelerin karşılaştığı çok sayıda problem var, 1) Bir açık Pazar haline gelmesi, 2) İthalata bağımlı hale gelmesi, 3) Kısa ve uzun vadeli borç yükümlülüğünün mali dengeleri sarsar hale gelmesi gibi. (ki AKP İktidarının, başta Tayyip bey, bütün övünmelerine karşın bugün Türk ekonomisinin acı gerçeği)
Ekonomik büyümesi yüzde beşlerin altına inen Türkiye’de buna rağmen cari açığın % 8’leri aşması OGT semptomlarından sayılabilir.” (DÜNYA, Murat Yülek, Küresel Bakış, 11.Mart.2013)
“Orta Gelir Tuzağı”nın Ülkemiz ekonomisi için arz ettiği ciddi tehlike “16.Girişim ve İş Dünyası Zirvesi”nde TÜRKONFED Başkanı Onatça, hazırlattıkları “Orta Gelir Tuzağından çıkış: Hangi Türkiye” raporunu açıklarken şöyle dile getirilmişti:
“ (Bugün) Üç farklı Türkiye var. Birinci Türkiye’de, ulusal ekonomiye katkısı bakımından Türkiye’yi omuzlarında taşıyan şehirler yer alıyor ( 14 kent). 40 şehrin yer aldığı ikinci Türkiye ise, Orta Gelir Tuzağı riski ile karşı karşıya yaşıyor. Üçüncü Türkiye’de yer alan 27 şehir ise yoksulluk riski içinde bulunuyor”
Adana, maalesef “Orta Gelir Tuzağı” riski ile karşı karşıya olan iller arasında yer almaktadır.
Rakamlar bunu söylemektedir. 2009’da Türkiye işsizlik ortalaması % 14 iken bu rakam Adana’da % 26.5; 2011 de Türkiye ortalaması % 9.8 iken de Adana ortalaması % 13.5 olmuş;. Sosyo-Ekonomik gelişmişlik sıralamasında Adana’nın yeri ise: 1997 de 9uncu, 2003 yılında 8 inci iken 2011 yılında Adana 16 ıncı sıraya gerilemiş vaziyettedir.
Devletin resmi rakamlarının gözler önüne serdiği bu acı gerçek, örtülmek değil, ders almak için değerlendirilmelidir.
Bütün bu göstergeler, Adanalı için boyun eğilecek değil isyan edilecek göstergelerdir. Çünkü Adana öteden beri Türk Ekonomisinde ilk üçte yer almış bir önder ildir; Tarım ve Tarıma dayalı sanayi ile üreten, istihdam sağlayan, ihracat yapan ve sermaye birikimiyle bilgi birikimini birlikte başaran Adana, yanlış politikalardan vaz geçildiği anda ivmesi hızla artarak yükselişe geçmeye aday ve hazır bir ildir.
Bütün bu faktörler ve gerçekler birlikte mütalaa olunduğunda, Adana’da kamuoyunun kanaat önderlerine, lider kişi ve kurumlarına düşen görev, kadere razı olmak olamaz. Bu bağlamda Adana Valisi -ki şahsında Devlet ve Hükümeti birlikte temsil gibi bir büyük onur ve sorumluluk birlikte taşınmaktadır- katıldığı “açılışlardaki” tercihleri ile Adanalıya yön vermek babında seçici olmalı, yol göstermelidir.
Söz ettiğimiz yol göstericilik, halkın refah ve mutluluğunun yolu olması bakımından, iktisadi tercihleri yönlendirmek üzere, bir anlamda “çıtayı yükselterek” gerçekleşmeli ki kentin sosyo-ekonomik potansiyeli daha ileri üretim tekniklerine yönelsin!
Zira başında alıntıladığımız yazısında bakın İsmet BERKAN ne yazıyor: “Dünya üzerinde bir tane ülke yok ki bilim üretemeden zengin olmuş olsun….Biz tarihimiz boyunca aynı hatayı yaptık. Bilim yerine teknolojiyi istedik. Onu doğrudan satın alabileceğimizi sandık. Mühendisleri bilim üreten insanlar sandık….
Doğrusunu söylemek gerekirse Cumhuriyete kadar bu ülkede gerçek bilim yapılmadı…bugün Türkiye bir bilim patlamasının eşiğinde gibi duruyor…Cumhuriyet iyi kötü bilim insanı nesilleri yetiştirmiş, bir gelenek yaratmış. O nesillerin sonuncusu bugün kritik bir kitleye ulaşmış durumda. E, kaynak da var, araştırmalar da yapılıyor. Mutlaka bir şeyler çıkacak. Çıkacak ama acaba aynı Cumhuriyet yeterli sermaye birikimini yaratabildi mi? Sermayeden kastım, hem para hem de beşeri sermaye…Umarım o da vardır, üniversitelerin aldığı ve alacağı patentler, ülke sermayesi tarafından ürüne dönüştürülür, ve o ürünlerin katma değeri ülke içinde kalır. İşte o zaman Türkiye, bugün içine düşmüş gözüktüğü orta gelirli ülke olarak kalma tuzağından kurtulur…”
Sayın BERKAN’ın temennilerine katılmamak elde değil, ancak bir de gerçek ne, ona bakmalıyız; Dilerseniz bu kez de CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut ORAN’a kulak verelim: “İhracatın üçte biri Ahmet’e, üçte ikisi Hans’ın cebine gitti.”:
Sanayide çarkların yavaşladığı, ekonominin durduğu 2012’de yatırım ve tüketim malı ithalatı azalırken, ara malı ithalatının artmaya devam ettiğini vurgulayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut ORAN, her 100 dolarlık ihracat çin 62 dolarlık ara malı ithal edildiğini belirtti.(Gazeteler, 10.3.2013)
Değerli ADANA HABER MERKEZİ Okurları, görüyor musunuz çarpıklığı, bırakın ihraç etmek üzere ara malı ithal etmeyi, ihracatımızın tamamını dahi kendi hammaddemizle yapsak dahi, dünyanın gidişi, zengin olmak için kendi teknoloji ürünün malları üretip dışa satmaya doğru; biz elin malını alıp, işçilik ucuz diye, burada şekillendirip satıyor, bununla da övünüyoruz.
Buna “FASONCULUK” derler, katma değeri düşüktür, işin kaymağını yabancılar yer;
Bırakalım yanlış ve boş laflarla “Türk’ün Türk’e propagandasını, tren kaçıyor, acele edelim!
Ben Başbakan olsam “Bilim ve Teknoloji ürünü” imalatı ve ihracatına yoğunlaşır,
Vali olsa idim de o tür farklı ve fark yaratacak işletmeleri açardım.
Çünkü ancak böylelikle “Orta Gelir Tuzağından” yani Öztürkçesiyle ekonomide “Avare kasnak” gibi olmaktan kurtuluruz…