Büyükşehir Belediye Başkanvekilliği seçimi tam bir komediye dönüştü.
İktidar partisi AKP ile muhalefet partileri arasında bir GÜÇ savaşının yaşandığını söylemek yanlış olmaz.
Geçici süreyle görevinden uzaklaştırılan bir belediye başkanı ve onun koltuğuna o geçici sürede oturmak isteyen meclis üyeleri ve ilçe belediye başkanlarını izledik...
Bunlar yetmezmiş gibi perde arkasında da siyasi partilerin ve milletvekillerinin olduğunu herkes biliyor.
Başkanvekilliği seçiminin ilk turunda yaşananları tanımlayacak bir sözcük bulamıyorum.
Aytaç Durak\'ın açığa alınmasına karşı yaptığı itiraz belki de birkaç gün sonra yerinde bulunarak “yürütmeyi durdurma” kararı verilecek ve Durak yeniden koltuğuna oturacak.
Buna karşın o koltuğa geçici olarak oturmak için kendi başkanlık koltuğunu bırakmak isteyen iki ilçe belediye başkanı var.
AKP ve CHP\'de başkanvekilliği koltuğuna oturacak kadar yetenekli, bilgili, deneyimli hiç kimse yokmuş demek ki...
Ya da biz çok salağız. Çoktan Aytaç Durak\'ın bileti kesildiğini bir daha görevine dönme ihtimalinin olmadığını bilmiyoruz (!) belki de...
Yazık, gerçekten çok yazık...
Üç aday da kazananın Adana olmasını istediklerini söyledi.
Yani Adana\'ya hizmet için aday olduklarını anlatmak istediler.
İnandık mı?
Ben inanamadım nedense...
İşte bu yüzden bugün şahit olduklarımız SİYASİ BİR GÜÇ SAVAŞIDIR.

***

İlk turdan bir sonuç alınamayacağını herkes zaten biliyordu.
İkinci turda aday sayısı dörde çıkacak.
Bu kez Mahmut Çelikcan, Yıldıray Arıkan, Fethi Coşkuntuncel ve Mustafa Tuncel koltuk için yarışacak.
İkinci turdan da bir sonuç çıkacağına açıkçası inanmıyorum...
Halk arasında ise oylamanın gizli yapılması nedeniyle oyunu satabilecek meclis üyeleri olacağı ve bu seçimin galibinin para olacağı konuşuluyor.
Bu yöndeki endişelere hak vermemek elde değil.
Tüm meclis üyelerini zan altında bırakmak da çok yanlış. Gerçekten çok dürüst, namuslu, tertemiz meclis üyeleri olduğunu biliyoruz.

***

Gelelim ilk turdaki skandal uygulamaya...
Oturum izleyicilere, yani halka kapalıydı.
Çukurova Belediye Başkanı Yıldıray Arıkan kürsüden bu durumun usullere aykırı olduğunu söyledi ve haklıydı da...
Her ne kadar adaylığını eleştirsem de bu konuda Arıkan\'a hak vermemek elde değil.
İşin daha ilginç ve eleştirilecek yanı ise gazetecilere AKREDİTASYON uygulanmasıydı.
Yani akredite olan gazeteciler dışındaki  gazeteciler oturuma katılamayacaktı.
Oturumu izleyemeyenlerden biri de bendim.
Hem de BAŞBAKANLIK BASIN YAYIN ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ\'nün verdiği SARI BASIN KARTI sahibi olmama rağmen.
Gerekçesi ise Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü\'ne oturumu takip edecek gazetecilerin listesinin verilmiş olmasıydı.
Bunu söyleyen BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BASIN BÜROSU\'nda çalışan gazeteci ağabeylerimizdi.
Yani gazetecilik yapan herkesin sahip olmak istediği ama çok azının sahip olabildiği ve Başbakanlığa bağlı bir kurumun, istediği tüm şartları sağlayanlara verdiği, daha doğrusu bu şartları sağlasa da komisyonda değerlendirerek uygun gördüğü kişilere verdiği kartın hiçbir öneminin olmadığını öğrendim.
İkinci bir durum da hangi kurumda çalıştığımın sorgulanmasıydı.
Bir hafta öncesine kadar ÇUKUROVA PRESS gazetesinde fiilen görev yapıyordum ve işime son verildi.
Ancak, resmi olarak hala o kurumun bir çalışanı olduğumu da vurgulamak isterim.Bunu söylememin de bir şeyi değiştirmediğini sanırım söylememe gerek yok.
Bunu da bir kenara koyalım.
O gazetede fiilen çalışıyor olmasam bile www.adanahabermerkezi.com \'da yazı yazıyorum.
Yoksa bu da mı yeterli değil?
Yoksa basın bürosundaki ağabeylerim sırça saraylarından başlarını çıkarmadığı için bunu bilmiyorlar mı?
Yoksa bir internet sitesini yayın kuruluşu olarak görmüyorlar mı?
Yoksa benimle ilgili bir sorunları var da ben bilmiyorum ve oturumu izlememi o yüzden mi istemediler?
Yoksa muhalif çizgimden dolayı mı böyle bir uygulamaya maruz kaldım?
Soruları çoğaltabilirim...
Yanıtı verecek olanlar ise BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BASIN BÜROSU\'ndaki ağabeylerimiz...
Bu ayıptır, hem de çok ayıp.
Seslerini duyar gibiyim. “Vural çok ayıp etti bunları yazarak” diyorlardır şimdi.
Ayıbı kimin yaptığını sizin takdirinize bırakıyorum.
Adana Türkiye\'nin altıncı büyük kenti ama yerel basını o kadar da büyük değil.
Büyük olmamasının nedenlerini de hepimiz iyi biliriz.
Daha doğrusu biz birbirimizi biliriz.
Bu sektörde herkes birbirini bilir.
Kimin ne olduğunu, kimin nasıl çalıştığını, kimin gazetecilik kimin kalemşorluk yaptığını, kimin satılık, kimin kiralık, kimin şantajcı, kimin taraftar, kimin birilerinin adamı, militanı olduğunu hepimiz iyi biliriz.
Oturumu izleyen arkadaşlarım arasında tertemiz sadece gazetecilik yapanlar olduğu gibi, gazetecilik dışında her şeyi yapanlar olduğunu da hepimiz biliyoruz.
Bir meslektaşımızın Meclis\'in başında gösterdiği tepkide sözlerine hak veriyorum ama tepkisinin  şeklinin yanlış olduğunu söylemek isterim.
Mustafa Tuncel\'in sözleri de işte bu noktada önem kazandı.
Tuncel, Valiliğin teklifi ile böyle bir karar alındığını, ancak oturumu izleyecek gazetecilerin BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BASIN BÜROSU tarafından belirlendiğini söyleyiverdi.
Tuncel, oturumun izleyicilere kapalı olduğunu ancak tüm gazetecilerin içeri alındığını de sözlerine ekledi.
Sanırım durumdan haberdar değildi ve bu sözlerinin ardından dışarıda kalan arkadaşlarımı da içerde gördüm ama iş işten geçmişti bir kere...
Bu durumun oluşmasında sorumluluğu güvenlik güçlerine yüklemek de bu noktada büyük bir hata olur.
Eğer BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BASIN BÜROSU\'ndaki ağabeylerim bu satırları okuma zahmetinde bulunursa eminim ki bu sözlerime  tepki gösterecektirler.
Sonra da “İlerleyen dakikalarda herkes içeri girdi” diyeceklerdir. Bunun bir anlamı yok ki...
Hepiniz bu meslek için yıllarınızı verdiniz ve anılarınızı da zaman zaman zevkle dinliyoruz ama o meslektaşlarınızın o tarihi oturuma şahit olma hakkını, fırsatını elinden almaya hiçbirinizin hakkı yok.
Eleştirilecek bir diğer konu ise akreditasyon kartı olarak Valilik kartlarının kullanılmasıydı.
Bu ne kadar doğruydu, bunu da takdirinize bırakıyorum.
Cuma günkü oturumu da izlemek için de Büyükşehir Belediyesi\'ne gideceğim ve içeri girebilirsem, gözlemlerimi anlatacağım.