Somyaların altında karanlıklar..!
Radyodan gelen ezgilerin büyülü etkisi hayallerimi büyütüp, eksik yanlarıma amaç yüklüyordu. Bu amaçlar yürüdüğüm yaşam yolunda, engellere karşı güçsüz bedenimin Hızır misali destekçisi görünüyordu. Zamana ayak uydurmuş biçimiyle, ne geriye dönüyor, ne olduğu yerde duruyordu. Dinlenmek bilmeyerek daima ileri gidiyor, her adımıyla beni biraz daha yoruyordu. Herkes bir adım atarken, başarmanın emeğini bir sarfederken, daha fazlasını sarfetmek bana düşüyordu. Kimsenin üzerinde olmayan bu yük bende olağan haliyle kendini var ediyordu. Zamanla bu tempolu koşuşturma, neticesinde bana başarıyı getiriyordu. Ama beni yoruyordu ve yorgunluğumun adresi bunu çok iyi biliyordu.
Değerleri görüp gözetsede; yüreğimi inciten, yalnızlığın köşeme çekildiğim anlarında göz yaşlarımı döktüren, yüreksiz irite edici olumsuz sözleri ve bakışları umursamıyordu. Bu dışa dönük yüzümün dimdik ayakta olduğunu göstersede, aslında içim kan ağlıyordu. Somyaların altı bedenimi alacak kadar genişti ve bu genişlik zaman zaman daralmış olan içimi rahatlatıyordu. Oturma bölümünden aşağıya sarkan örtüsü, içerde görünmez ve karanlık bir ortam yaratarak, hüzünlerimle bir başıma kalmamı sağlıyordu.
Sık sık yaşadığım olumsuzluklara insanların katkısı ve çabası birincil etken ve bu durum cahillikle birebir örtüşüyordu. Birçok faktörün etkisinde olan vicdan, bu vücutların olgunlaşmamış ham bir meyvesi gibi duruyordu. Değiştimeye harcayacak boşa zamanım olmadığı gibi, anlama kapasitelerinde zerre yer de görünmüyordu. Bu canlıların bende yaratacaklarına karşı acılarımla gözyaşlarımı akıtmak daha mantıklı geliyor, huzur ve umut veriyordu.
Somyaların hep altı değil, üstü de mühimdi. Ve o gün üzerinde uzanarak dinlediğim müzikle biraz keyif yaptığım anlarda, umut ekiyordum düşlerimin bahçelerinde boş bulduğum gelecek zamanlara. Aniden bir uğultuyla sarsılan somyanın bağlantılarının gıcırtıları, yıkıp geçiyordu tüm bu anları. Sarsıntılar doğanın gücüne olan karşı konulmaz büyüklükle artıyor ve yanımda ki duvarı çapraz şekilde çatlatarak, yan odaya bakan istenmeyen bir pencere açılıyordu. Sarsıntılarla birlikte doğrulup dışarı doğru hareketlenen bedenim, başka bir odada bulunan küçük ablamı çağırıyor ve bu işleri saniyeler içinde yapıyordu. Dışarı çıktıktan sonra gördüm ki oturduğumuz ve diğer evleri, deprem oradan oraya savuruyordu. Yaklaşık 20 saniye süren bu sarsıntılar bitince, bir kenara çekilip oturmuştum.
Deprem benimle birlikte hayallerimi de sarsmıştı. Üzerime çatlayan duvarların molozları dökülmüş, hayallerimi ölü toprağı gibi örtmeye çalışmıştı. Oysa, somyanın altında olsam o buna engel olacaktı. Gördüm ki somyaların altında sadece hüzünlerimin ve gözyaşlarımın değil, umutlarımında çoğalma şansı vardı. Depremin yaşattığı sarsıntıyla, somyaların altı daha bir anlam kazanmıştı. Somyaların altında karanlıklar; karanlıklar bazen içinden, aydınlık dolu yarınları çıkarırdı…