Millet basireti

Abone Ol

               Milletlerin tekâmülleşmesi, sonsuzluğa uzanan bir merdiven üzerinde gerçekleşmiştir. Bu güne kadar ilk basamaklar çıkılmadan, hiçbir zirveye her hangi bir ziyaret gerçekleştirilememiştir. Anadolu coğrafyasında bin yıldan beri ortak bir merdivenin birinci basamağından, üzerinde durduğumuz son basamağına kadar birlikte aynı yolculuğu sürdüren halkımızın ayrılıklarının ortak paydalarına oranı neredeyse yok mesafesindedir. Ancak fal taşı gibi orta yerde ışıldayan bu gerçeğe inat, güçlerini milletimizin küresel düşmanlarından alan bazı habis ruhlu çevreler, bu coğrafyaya ateş düşürme gayretindedirler.

      Milletler; yönetim noktalarındaki idarecilerinin yanlışlarını sezecek ve bunu sorgulayacak istidatlarını kullanarak müspet olmayan gidişata karşı parola soracak kadar basiretli olmadıkları takdirde, var olma cetvelinden silinmişler ve tarihten kayıtları düşürülmüştür. Bu basiretli duruşu sergileyebildikleri müddetçe ise, kendilerini korumuş ve hiçbir müesseselerinin tahribine de meydan vermemişlerdir.

      Bizler Anadolu’da aynı kaderi paylaşan insanlar olarak bu üstün duruşu, 21. asrın başlarına kadar tüm vakarımızla koruduk. Ancak 2002 yılının sonlarıyla başlayan bir süreçle birlikte, ülkemizin yaşam kolonları; sosyal, siyasal ve ekonomik dinamikleri sarsıntılı bir dönemi yaşamaya başlamıştır.

              Anadolu insanının mutluluk ve huzuru için, bu vatan coğrafyasının sefil oyunların neticesinde bölünüp parçalanmaması için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniter bütünlüğünün devam edebilmesi için, birliğimizin, beraberliğimizin, kardeşliğimizin bin yıldır olduğu gibi, tarihin bundan sonraki bölümlerinde de aynı şekilde sürdürülebilmesi için, ülke insanımızın kahir çoğunluğunun müspet ve ortak frekanslarda buluşmasının mecburiyeti vardır.

             İnsani yörüngesini bulmuş ve vicdani rampasına oturmuş hakiki bir insan; karşı karşıya kaldığı meselelere alakasız kalamayan insandır. İnsan; akıl, iman, vicdan ve ruhuyla bu mahşeri varlıklar âleminin ve bu kâinatın en önderi olarak yaratılmıştır. Her insan; dünya olarak adlandırılan bu yerkürenin idaresini yürütebilme hamuruyla ve yeteneği ile yaratılmıştır. 

            Bu itibarla, kalıp ve fiziki anlamda çok önemsiz gözükse ve toplumda zaman zaman öyle değerlendirilse bile her insan; gerçekte yaratılmışların en yükseği ve en azizidir. En üstün donanımlarla dünyaya gönderilen ve mahiyetindeki istidatlara göre en hayatî hedeflerin üstesinden gelebilme potansiyeline sahip insanoğlunun aşamayacağı hiçbir engel yoktur.

     İnsan; sahibi bulunduğu irade melekesi ile gayret üniformasını özgüvenle giydiği ve vicdanının sesine kulağı takılı olduğu halde belirlenen hedefe yürüdüğü takdirde, hakkın yerküredeki bir gözdesi olur. Ve o gözde insanın ve yürekleri aynı frekansta çarpan kitlelerin, hedefledikleri hesaplarında mağlupluk yaşaması, çok rastlanan bir şey değildir.

    Eğer bu mübarek ülkeyi sonsuza kadar milletimizin bir cennet bahçesi, yaşam alanı, vatan coğrafyası ve hayat merkezi yapmak istiyorsak, her birerimiz taşıdığımız yüksek değerlerin farkında olmalıyız. Ve o değerlerimizi harekete geçirmeliyiz. Efektif olma özelliğimizi harekete geçirme günü, işte bugündür. Bir mütevazı topluluğun cevherden âli yüreklerinden bile; istikbalimizi aydınlatacak, yarınlarımızı mutlu kılacak ve gelecek nesillerimizi teminat altına alacak nice rehber, fikir ve reçete derecesinde aziz düşünceler hayata geçecektir. Yeter ki; sabırla, aşkla ve empati ile güç birliği edelim.  Hoşça kalın.