Kışanak: Bize özerklik verin, Başkanlık size kalsın.
Kılıçdaroğlu: CHP varken Üniter yapı değişmez!
Bir 18 Mart günü Ülkemizin içine düşürüldüğü durum iç acıtıyor; Ancak Ulus olarak, metin ve kararlılıkla, her melanete göğüs gerip, şehitlerimize layık olmaya kararlı olmak Ulusça tesellimiz…
Güncele dönersek, AKP-APO Görüşmelerine dair değerlendirmeler devam ediyor. Bu bağlamda konuşan BDP Eşbaşkanlarından Gülten Kışanak, Tayyip beye/AKP’ye “göz kırptığı” konuşmasında şunları demiş: “Kuvvetler ayrılığı iyi tarif edilir ve merkez gücü yerelle paylaşırsa başkanlık, demokratik bir modeldir”
Bu sözlerin “Özerklik karşılığında” Tayyip beye ‘Başkanlık ikramına hazırız’ anlamında olduğunun tercümesine ihtiyaç var mı? Kaldı ki bu yaklaşımın ucunun nereye dek açık olduğu ayrı yazı konusudur.
Çevremizde olup biteni doğru gözlemleyip art niyetsiz yorumlayan herkes, istenen özerkliğin sonunda bir “ayrılık” görünüp görünmediğini, sanırız, gerçekçi olarak değerlendirmektedir.
Özellikle Suriye olayları ve bu hadisenin İran’a uzatılmak istenen sonuçları itibarıyla gidişatın, nüfus ve toprak büyüklüğü bakımlarından çoğu Yurdumuzda, komşu üç ülkeye dağılmış Kürtleri bir bağımsız devlette bir araya getirmekle sonlanacağına dair “Gizli Ajanda” artık “Deşifre” olmadı mı? Haritalar ortaya saçılmadı mı?
İşte bu durumda hafta sonu yapılan CHP Parti Meclisi ortak bildirisi ile birlikte unutulmaması gereken ise, CHP Genel Başkanının, CHP’li olsun-olmasın, yurttaşların kahir ekseriyetini ferahlatan açıklamasıdır: “CHP varken ÜNİTER yapı değişmez!”
CHP Parti Meclisinin “Görüşmeler sürecine” dair tavrını açıklayan Parti Sözcüsü Haluk KOÇ şunları açıkladı:
(AKP ve Tayyip beyi) “Samimiyet ve dürüstlüğün asgari gereklerini yerine getirmeye;
Türkiye Cumhuriyetini hukuk kuralları dışına çıkartmamaya;
Kişisel ihtiraslarının belirlediği bir gizli kişisel ajandasının var olduğuna ve Millete izah edemeyeceği angajmanlara girdiğine dair toplumdaki yaygın kuşkuları ortadan kaldırmaya; Millete karşı ödemesi beklenen “şeref” borcunun gereği olarak açık ve şeffaf olmaya ve doğruları biran önce açıklamak için konuşmaya davet ediyor;
Aksi takdirde yaşanacak yeni hayal kırıklıklarının ve çözümsüzlüğün bedelinin ağır olacağı hususunda, kendisini Millet ve tarih bir kez daha önünde ikaz ediyoruz.”
CHP Sözcüsü Sayın Haluk KOÇ’un açıklamalarına nazaran CHP, İmralı sürecinde mevcut yasaların suç saydığı eylemlerin yer aldığına; MİT’in görüşmeleri gerçekleştirmesi için Milli Güvenlik Kurulu tarafından yetkilendirilmesi gerektiğine inanıyor.
Anımsanacağı üzere Sayın Kılıçdaroğlu bu soruyu Çankaya ziyaretinde CB Gül’e de sormuş ancak yanıt alamamıştı.
CHP, “Kürt Sorunu” için, öteden beri olduğu gibi en ciddi yaklaşım içinde ve en kapsamlı çalışmaları yapan bir parti olarak, kendisi dışındaki görüşmelere, mahiyeti belli olmadan bir tür “köstek” sayılabilecek değerlendirmelerden kaçınmış;
Ancak bu safhada ortaya çıkan acı gerçeklere de göz kapamadığını, yapıcı tavrının asla teslimiyetçi ve her yapılanı peşinen tasdik eder bir tutum olmadığını,
İstiklal Savaşını dahi TBMM Riyasetinde yürütmüş olan CHP’nin özüne, Türk Devlet geleneğine uygun anlayışını sergilemiştir.
Halka saygılı olduğundan “şeffaflık” talep eden; “Meşruiyet” kaygısıyla hukuk dışına çıkılmamasında duyarlı olmak gibi vasıfları bariz olan CHP Parti Meclisi Bildirisi, “Devlet Geleneğine” ve “Devlet Yönetme Kültürüne” sahip olan, “Cumhuriyetin Kurucu Siyasal Kurumu” olmanın sorumluluğuyla yazılmış bir metin olarak ayrıca değerlidir.
CHP, en baştan ve en yetkili ağızdan ilan ettiği kırmızı çizgileri” varlık nedenini müdrik sorumluluğun doğal sonucu olarak, kendini inkâr etmeme iradesinin tezahürüdür.
““…Anayasanın ilk 4 maddesi bizim kırmızı çizgimizdir.. Türkiye Cumhuriyeti’nin adı, bayrağı, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ve başkenti Ankara’dır kavramını değiştiremeyiz.”
AKP’nin, bilhassa Sayın Başbakan ve destekçileri ile müttefiklerinin “Çözüm Süreci” dedikleri pazarlıklarda muhatabı “İmralı Mahkumu”nun acelesi olduğu anlaşılıyor. Nitekim gerek İktidara gerekse “Cemaat”e yakınlığı bilinen gazeteci Eyüp CAN, RADİKAL’de şöyle yazmış: “…teröristbaşı Öcalan her şeyin 16 Haziran’a kadar tamamlanmasını istiyor…eğer Türkiye bu süreçte yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden seçim barajının düşmesine, anayasal vatandaşlıktan siyasal tutukluların serbest bırakılmasına kadar, bir diz demokratikleşme adımı atarsa, o zaman üçüncü aşamaya geçilecek”
O üçüncü aşamanın da ne olduğu BDP eşbaşkanı Gülten Kışanak’ın konuşmasından çıkmaktadır. İmralı ile Kandil’in TBMM’de sözcüleri olduğu artık aşikar hale gelen BDP, Özerklik şartları karşılığında Tayyip beyin hayalini kurduğu “Başkanlık” için evet diyecektir.
İşte bu noktada CHP, “Kürt Meselesinin Çözümü” kılıfı altında yapılmak istenenin ne olduğunda gerçeğin farkında olduğundan, sözcülerinin açıklamalarında altı çizilen husus “Gizli Ajanda” olmaktadır.
Görülüyor ki CHP, “Anaların gözyaşlarını dindirmek” gibi masum bir örtü ve “Kürt Sorununu çözmek” gibi, Türkiye’de her partiden evvel ve daha samimi olarak çaba sarfeden CHP’nin önem verdiği bir başlık altında, ülkeyi bölüp Milleti parçalayacak adımlara karşı müteyakkız vaziyettedir.
Hadiselerin nereye kadar, ne ölçüde rahatlıkla gelişeceğini, “Gizli Ajanda”nın ne miktarda gerçekleştirilebileceğini önümüzdeki hafta ve aylarda birlikte göreceğiz.
Ancak şimdiden söylenecek şu ki AKP, Milletten aldığı yetkinin sınırlarını zorlarsa, asıl zorlanacak olan kendisi olacaktır.
Bu gelişmelerin de en başta CHP için bir büyük sıçrama vesilesi olacağını söylemek hiç de kehanet sayılmamalı!
“Lozan”ı yırtıp “Sevr”i hortlatmak isteyenlerin, böyle bir durumda Türk Ulusunun büyük tepkisini davet edecekleri; Bunun ise 2014 Mart ayındaki Yerel Genel Seçimlerin 1989 Yerel Genel Seçimleri benzeri bir sonucu doğuracağını söylemek de asla bir kehanet değil, gelişmeleri doğru okuyabilmektir, zaman içinde birlikte göreceğiz…
*Hafta sonu yakınlarını yitiren değerli dostlar Serdar-Serhat GEDİKOĞLU, Erol KARATAŞ, Murat GEGİN ve Osman PALAMUT’a başsağlığı, merhum/merhumelere Allahtan Rahmet dilerim.M.F.Ö.