Yıllar yılı kovalıyor ve ömür dediğimiz, gözlerimizin önünden su gibi akıp geçiyordu. Kimse çıkıp dur diyemiyor, önüne çıksa da birileri durdurmaya gücü yetmiyordu. Aslında öyle kudretini gösteren ne şiddeti, nede hiddeti mevcuttu. Ama ona rağmen dokunulmaz biçimde ses dahi etmeden, insanlığa kulak vermeden geçip gidiyordu sonsuzluğuna. Tek tek istifleyerek süresi dolan ömürleri, önüne katıp bilinmezliğinde hacimsiz bir mekanın içine dolduruyordu. Kimse ne olduğunu dahi fark etmeden, bir rüzgar esip geçmişçesine, göz açıp kapatmışçasına öyle ani ve öyle hızlı biçimde, zamanı gelipte geri dönülmez yola girdiğinde, nefesini daha temkinli kullanmaya çalışıyordu. Oysaki zalim olmasa da affetmeyen bir gerçeklik, tüm insanlığa hükmediyordu.
Yaşanılan günlerin tek tek çığlıklar yükseldiği ömürlerden, feryatlar acılara, kahkahalar mutluluklara atılıyordu. Gözyaşlarını tutamayanlar çoğalıyordu, ellerindeyken ömürleri, keşkelerinde boy veren pişmanlıklarını gördükçe. Geri dönmek mümkün olsa da, içimde yarım kalanları tamamlarcasına, doya doya tüme varmak adına uykusuz kalarak hakkını verebilirdim diyordu biri. Başka biri bunları duydukça kahroluyordu. Kimse tamda istediğim gibi bir yaşam sürebildim diyemiyor, bunun ne maddi imkanlarla ne maneviyatla alakası olmadığı apaçık görünüyordu.
En yakınlarına içten bir sesle sevdiğini dahi söylememişlerin sahip olduğu ön yargılar ve üzerinde hissetmiş olduğu baskılar, pişmanlıklarını yenebilmesine zerre katkı sunamıyordu. Evlatlarına doya doya sarılamamışların, beraber oturup dertleşememişlerin ve birlikte en saf hallerinde ağlamamışların gözyaşları dinmek bilmiyordu.
Bir diğerinin ağzından ise; bitmeyecek gibi sanılan ne tez bitti, gözlerimin önünden çekip gitti tarzı cümleler dökülüyordu. Sanki baykuş konmuştu ve ben iflah olmayan bir biçimde daha zamanım varken çekilip getirilmiştim diyerek ağlıyordu. Daha muradını bile alamamıştı. Sevdiğine gidip seviyorum diyemeden, gözlerinin içine bakamadan, ellerini tutamadan bedeni sonunu yaşıyordu.
Tüm sonsuzuna eren canlar; giderebilmek adına pişman olduklarını, bir olasılık çerçevesinde temennilerinde birleşiyordu. İçlerinde sadece yapamadıkları değil, şunu yapmamalıydım dedikleri aslında daha da çoktu. Anlık hırs ve öfkelerinin esiri oldukları anlarının, gözleri önüne serilen durumları adına kahroluşları, yaşattıkları acıları dindirmeye yetmiyordu. Yüreklere düşürülen acıları nasıl ki dindirmek çok kolay değilse, acıyı yaşatanların yüreklerindeki kötüyü iyiye çevirmekte öyle basitçe olmuyordu. Yeryüzünde hiçbir canlı türünde olmayan gaddarlığın, insanda bulunması yürek yakıyordu. İnsanlık kendine eziyetin en büyüğünü yapmada sınır tanımıyor, bu durumdaki çıraklığını ustalığa çeviriyordu.
Ömrün her boyuttaki aşamasında, pişmanlıklarını ve acılarını azaltmak adına, yeryüzünde yer alan kötülükleri ve iyilikleri bilip, iyiden taraf olmakla bir yaşam tercihi yapılabilir. İyilikleri tercih etmek bir erdemdir. İyiden yana durmak insanın yüreğinde sevgidir.
Kasmayın sakin olun,
Hiçbirimiz mükemmel değiliz,
Biraz duygulu,
Bazen iyiyiz.
Azda olsa iyiysek,
Mükemmele yaklaşma gayretindeyiz.