Kenara çekilip şimdi bakınca şöyle bir etrafa sakince, neler oluyor neler bitiyor görüyorum. Sessizce anlamaya çalıştığım olayları, makul sınırlar çerçevesinde tutma gayretine giriyorum. Cansızlar hep konan ve insanlar adına amaçlı şekilde durması gereken yerde de, canlılar nerede! izliyorum. Bir gün yanınızda, öbür gün arkanızda, başka bir gün karşınızda… Aslında, sabit bir yer konumlandırma çabası içinde olduğumdan değil bu söylediklerim. Lakin hayatı boyunca bir netliğe girememişlerin, alın terinden ve emekten taraf olamamışların, hayata karşı duruşlarında sorun olmaması olanaksız biliyorum.
Yaşamı, yaşadıklarını, yaşattıklarını ve muhtemel yaşanacakları matematiksel bir olasılık çerçevesinde olmasa da, duygularla anlamaya çalışmak uygun görülendir. Basit ve yavan algılamalar kişilerle birlikte, kişiliği de zayıflatmaz mı? Garipsediğimden ya da ne yapmaları gerektiğini söyleme cüretine girme derdinde olduğumdan değil, insani duygu ve düşüncelerin yoksunluklarında, tamamlanmaya katkı sunma yollarını hep beraber açma ve yürümeye çalışma çabasıdır bu.
Yoksa ne haddime birilerine had bildirmek,ne haddime karanlık olarak gördüğüm yanlışlarından, doğruların aydınlığına doğru çekmeye çalışmak. Böyle bir gayretim ancak ve ancak eş, dost ve beraber aynı yolda yürüdüklerime olabilir, onlarında bana. Hayatımda çok yer almasalar da, nadiren karşılaşıp ayaküstü sohbet etmek zorunda kaldıklarımdan bir kaçının, her zaman değilse de arada sırada, hakkın ve doğrunun yanında durma adına yanlışlara ses çıkarma, hırslarını kontrol etme cesaretine sahip olmasını beklemek kötü olmasa gerek.
İnsani bir duygu olarak birçok zaman karşımıza çıkıp, hem kişiyi hemde etrafındakileri rahatsız eden kıskançlık mutsuzlukla kol koladır. Duygu yoğunluk açısından yüksek seyrederse, değersizlik ve öfke nöbetleri yanlışları da beraberinde getirir. Egoların hakimiyetinde güvensizlik ve korku, patolojik boyutlarda seyirler izlenmesine sebep olur. Herkes kendini geliştirebildiği yetenekleri ve bilgi birikimiyle, üzerine düşeni layıkıyla yapabildiği ölçüde kıymetli ve değerlidir. Kendi ışığından şüphesi olmamak tamda budur.
Hayatın üzerimize yüklediği yükle birlikte, yumuşakçalar ve omurgalıların teşkilinde ki süreç farklılık gösterip, ayırt etmede kolaylık sağlama adına iyi bir durumdur. Ayırt edilen niyetlerin ötesinde, yüreğin sıcaklığında tazecik bir samimiyettir. Hoşgörü ve takdirle birlikte, vicdan duygusunun kullanılmasıdır.
Örneğin; bir salyangoz ile bir balık yaşamsal katkıları adına eşsizdir. Lakin balığa ait misyon gereksiz şekilde salyangozca üstlenmeye çalışılıyorsa, süreç kargaşaya döner. Gerçeklikten uzak zorla yüklenilmeye çalışılan misyon, balığın yunusa dönmesine, salyangozun yok olup gitmesine sebep olur. Yunusun yükü salyangoza çok, tersi ise az olur. Zorla oldurmaya çalışmak, yaşamı zora sokar. Herkesin yaşamı ve yükü farklı, teslim noktası aynıdır. Yükünü başarıyla taşıyıp ilerleyenlerin rollerinden çalmaya ya da engel olmaya çalışmak, varoluş amacının çokta kavranmadığını gösterir.
Victor Hugo’nun bir sözü tam da bu durum için söylenmiştir; “Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz.”
Sınırlı olsa da sonsuz olarak görünen yaşam içerisinde, zerre olarak var edebildiğimiz hayatımızın payımıza düşen kısmında, tuvaldeki resmin oluşumunda mücadelede renkli bir noktayız sadece…