Gün geçmiyorki gıda güvenliği problemlerine dair yeni bir olgu ile karşılaşmayalım!..
Güncel tartışma konumuz ise ağırlıklı olarak İstanbul’da olmak üzere son günlerde ıspanak tüketen birçok kişinin sağlık sorunları yaşaması ve sağlık kuruluşlarına başvurması üzerine gündeme geldi.
İstanbul Esenyut’ta marketten alınan ıspanak tüketildikten sonra yaşanan sağlık sorunları üzerine sağlık kuruluşlarına 100’den fazla kişi başvurmuştur.
Konuyu derinlemesine analiz edebilmemiz için veri eksikliğimiz söz konusu olmakla beraber eldeki bilgileri yorumlayacak olursak tabloyu şöyle özetleyebiliriz.
Sağlık problemine neden olan ıspanağın doğranmış-paketlenmiş mi, normal sebze reyonundan yada pazar yerinden mi alınmış olduğu önemli bir detay…Şöyle ki, yapılan resmi açıklamalar ile ıspanağa karışmış (bu karıştırılmış ta olabilir) yaygın olarak adamotu/avratotu olarak bilinen yabancı ottan kaynakladığı bildirilmiştir. Doğranmış-paketlenmiş ıspanak ürününde yabancı otun ayıklanması çok zor olmakla beraber doğal haliyle edinilmiş olan ıspanaktan yabancı ot daha kolay ayıklanabilecektir.
Hastanelere başvuran kişilerin şikayetlerinin mahiyeti ise yabancı otta bulunduğu söylenen atropin ve scopalamin maddelerinin sağlık etkisi ile uyumlu olup olmadığının anlaşılması bakımından diğer önemli bir detay!
Bu detayların açıklığa kavuşturulması, tarımsal ilaç kalıntısı nedeniyle zehirlenme meydana geldiği şeklindeki iddiaların gerçek olup olmadığını bize göstermesi bakımından önemli. Bu iddiaları cevaplandırmanın tek yolu ise Tarım ve Orman Bakanlığınca ürünlerden yaygın olarak numune alınması, pestisit ve nitrat analizine tabi tutulduktan sonra sonuçların kamuoyuyla paylaşılmasıdır.
Bu yönüyle bakıldığında sebze ve meyveler için pestisit ve gübre kullanımının mevzuata uygun şekilde uygulanması, etken madde ve kalıntı miktarı kontrollerinin eğitim ve yaptırım uygulamalarını kapsayacak şekilde yeterli ve etkili şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir.
Sorumluluğu yüklememek kaydı ile tüketici bilgilendirme çalışmaları ise çözümün diğer bir yönünü oluşturmaktadır.
Resmi açıklamada bahsi geçen yabancı otun, ihmal sonucunda mı, haksız kazanç amacıyla bilerek mi karıştırılmış olduğu ise konunun bir başka boyutu. Henüz birkaç hafta önce Tarım ve Orman Bakanlığınca ifşa edilmiş olan hileli ürün ve üreticilerin sayısı ülkemizde bu işlerin azımsanmayacak oranda yapılmakta olduğunu göstermekte, bu olasılığın incelenmeye değer olduğunu ortaya koymaktadır.
Tarladan sofraya bütün aşamalarıyla Gıda Güvenliğinin sağlanması ile yükümlü kurumların risk analizi yapması ve oluşması muhtemel sorunların oluşmadan önlenmesi temel yaklaşım olmalıdır. Ülkemizde bu çalışmaları kamu otoritesinden bağımsız olarak yapacak kurum ihtiyacı açıkça görülmektedir.
Gıda güvenliği çalışmaları tek taraflı düşünülerek planlanmamalıdır. Konu ile ilgili bütün tarafların görüşü ve sürece katkısının sağlanacağı mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Dönem dönem belli gıda ürünleri ile bugün olduğu gibi gündeme gelen tartışmaların söz konusu hangi ürün ise bu ürünün tümden reddi ile karşı karşıya kalınması, işini doğru yapan çiftçinin ve sorunsuz ürünün haksız yere değersizleşmesi sonucunu doğurabilmektedir.
Gerek doğru yöntem ve uygulamalarla ürün üreten üreticinin, gerek doğru taşıma ve muhafaza koşulları ile tüketiciye ulaşmasını sağlayan esnafın mağduriyetinin de oluşan bu olumsuz tablonun sonuçları arasında yer alacağı kuşkusuzdur. Bunun önlenmesi ise kamuoyunun tatmin edici şekilde ve doğru bilgilerle aydınlatılması ile mümkün olacaktır.