Öyle ya…!
Çalışan Gazeteciler Gününde ardı ardına kutlama mesajları. Çalışan Gazetecilerin Bayramı filan…
İyi tamam gazeteci mesleği gereği herkesi eleştirir, Kimse de gazetecileri açık bir toplantıda eleştir(e)mez.
O zaman, gazeteciler de zaman zaman özeleştiri yapmalıdır aslında. En azından kendi adıma meslekteki 28 yılımın özeleştirisini yapayım!
Her şey Ferdi Tayfur’la başlamıştı.
1991 Yılında Ankara Mamak, Muhabere Okulunda acemi birliğine teslim olmuştum. Temel eğitimimi alıyor akşamları volkmenden Ferdi Tayfur’u dinliyordum. 2-3 kaseti vardı. İsmini hatırlayamadığım uzun boylu İstanbullu (Usta Asker) üst devre, Ferdi Tayfur’un şarkılarını duydukça “Ferdi Tayfur’cu Allahına Kurban) diye takılırdı. Tam bir Ferdi Tayfur hastasıydı.
Temel eğitimim bitti, yeteneklere göre bölüklere dağıtımlar başladı. “Sivilde Fotoğraf çekmiş olan, bilgisi olan var mı?” diye soruldu. O usta asker bana “Elini kaldır Ferdici, elini kaldır Ferdici” diye kısık sesle seslendi. Eliylede ‘Elini Kaldır’ işareti yaptı. Elimi kaldırdım.
Elimi kaldırınca bir iki sorudan sonra beni Foto Film Sinema Operatörlüğü Bölüğü’ne seçtiler, Ferdici üst devrem yanıma geldi “En iyi bölüm. Rahat edersin Ferdici” dedi ve gitti.Bir daha da kendisini görmedim.
Muhabere Okulu’nda Foto Film Sinema Operatörlüğü Bölüğü’nde eğitim aldım. Çok faydalıydı. Bana hayatımı değiştirme fırsatı sunmuştu. Her aklıma geldiğinde o İstanbullu üst devreme teşekkür ederim, “Allah sağlık versin, Allah razı olsun” derim.
Ardından “Fotoğrafçı” olarak 29. Mekanize Tümen Komutanlığı’nda 15 ay daha vatani görevimi yaptım.
Mesleğimin temeli buydu.
Askerden geldikten 1-2 yıl sonra aktif olarak 1995’teToros Gazetesi’nde mesleğe başladım. Televizyon, İnternet medyası ve gazetelerde çalıştım. Mesleğimin ilk yıllarında bana güven vermiş büyüklerimin öğütleri hiç aklımdan çıkmadı. Hepsini aklıma not ettim.
Meslekte “İyi” olabilmek için çalıştığım sektörlerle alakalı eğitimler aldım. Tiyatro-diksiyon eğitiminden “ SEO” eğitimine çok sayıda eğitimler aldım. Okul Eğitimimi dışarıdan tamamladım. Bu sırada en çok hoşuma giden, Üniversiteyi de 15 ay askerlik yaptığım Erzurum’daki Atatürk Üniversitesinde (AÖF) tamamlamış olmaktı.
Bu Eğitimlerin benim için tek bir amacı vardı:
İyi ve dürüst bir gazeteci olabilmekti.
İyi bir Atatürkçü olmaya çalıştım. Atatürk’ün 1. Meclis’i açtığında ve siyasi partiler yokken, farklı düşünce yapısında olan kişilerce kendiliğinden oluşan gruplar vardı. Halk Zümresi, Müdafaa-i Hukuk Zümresi, Tesanüd Grubu, Islahat Grubu, İstiklâl Grubu gibi farklı düşünceleri buluşturan gruplar bugünün siyasi Partileriydi. Atatürk onlarla birlikte kararlar aldı. Ülkemizin temelini birlikte attı. O nedenle farklılıklara hep saygı duydum.
Dava-Ceza
Bugün geldiğim noktada (İcra Davaları hariç) mesleğimle alakalı bir tek davada ceza almadım. (Başka cezamda şükür yok) Dikkat ettim. Yıllarca Televizyon yöneticiliği yaptım. Benim görev yaptığım TV’lerde görevde olduğum sürede (ki; genelde iktidara muhalif kanallardı) RTÜK cezası almadık, İşimi titizlikle yaptım. 1 kez gazetemde “Düzeltme” yayınladım.
O da; Mahmut Çelikcan döneminde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan ödül alan Çelikcan için “şu,şu numaralı 2 davası var. Cumhurbaşkanı Erdoğan (o zaman Başbakandı)tarafından ödül verilmesi için keşke dava sonucu beklenseydi, sonra verilseydi” şeklindeki haberime düzeltme yolladı. Bende yayınladım. (Mahmut Çelikcan bir daha aday gösterilmedi)
Yöneticilik Dönemi
Meslekte yöneticilik dönemimde 3 kişinin işine son vermişimdir. En az 50 kere vicdan muhasebesi yaptım. Bugün aynı şeyler yaşansa kurum çıkarları için bugün yine aynı kararı verirdim. Çalıştığım dönemlerde işçilerin maaşını gününde alabilmesi hep önceliğimdi. Mutluyum ki, işverenlerin anlayışlı tutumları sonucu maaşlar (İstisnalar hariç) zamanında hatta öncesinde yattı. Sağ olsunlar. Yıllık izinler tam kullandırıldı. Son çalıştığım TV’de kapandığı için verilen çıkışlarda, “gerekirse bana az verin, ama arkadaşlarımıza tam hatta biraz fazla verin” dedim. Yine mutluyum ki işveren tüm arkadaşlarımın hakkını tam, hatta beklentilerinin üstünde verdi. Bende dâhil Tüm arkadaşlarım, işsiz kaldı ama en azından hak ettiklerini tam aldılar.
Şimdi iyi personel ve insan oldukları için güzel güzel çalışıyorlar.
Bireysel menfaat
Mesleğe başladığım günden bugüne mesleğimi, çalıştığım kurumu veya bulunduğum makam veya mevkiiyi kullanarak maaşım dışında bir menfaat peşinde koşmadım, talep etmedim. Gazetem 15 yıldır aynı isimde ve aktif olduğundan ciddi okunma avantajına rağmen asla fırsatçılık yapıp, ilan -reklam talep etmedim. Aldığım SEO ve Sosyal Medya uzmanlığı eğitiminin katkısıyla Google’da aranan bir olay, durum veya isim, öncelikli olarak gazetemden bulunuyor. 15 yıllık bir arşiv. Bu ciddi bir avantaja rağmen asla ve asla “En çok okunan gazete” cümlesiyle tanıtım yapmadım. Rakiplerime saygı duydum.
Çünkü bu konudaki felsefem net: “Ne ezen, ne ezilen, eşit ve hakça bölüşen”
Fırsatlar !
Akdeniz TV’deyken, Cihan Haber Ajansı Bölge Müdürü Bilal Öğütçü TV’ye gelir program yapar giderdi. Bana “Seni TRT’ye alalım” dedi. (Şimdi öğreniyoruz ki,“Bölgenin Medya İmamıymış) Ben”bakayım” dedim. Orta seviye aklım var. Ben o zaman dışarıdan liseyi yeni bitirmişim, İngilizcem zayıf. Sorguladım tabi…
Bir Atatürkçü olarak, din ve devlet işlerinin ayrı olması gerektiğine inanan biri olarak bu teklif bana çok tuhaf geldi. Yanıt vermedim. Farklı zamanlarda sorulduğunda geçiştirdim. Sonunda “Ben kamuda yapamam” diyerek kestirip attım.
Meğer Fetöcü Gülen’in o yıllarda Kardeşlik projesi adı altındaki “Cami-Cemevi“ projesi kapsamında “Alevileri de kucaklıyoruz” ayaklarına bana yakınlık gösterilmiş. “Evet” dediğimde Ekonomik olarak büyük bir rahatlama yaşardım elbet. Ama Bugün ne kadar doğru karar verdiğimi görebiliyorum. Atatürk’ün öğütleri ile dik durmak bana paradan daha büyük bir değer kazandırmıştı.
İlk dönemlerde Uzan’ların her şeyine el kondu. Kayyum atandı. Bir Avrupa ülkesinin Sosyal Demokratlar Birliği Başkanı Adanalı bir büyüğümüz geldi. (İzin almadığım için ismini vermiyorum) Gazeteci abimiz Nedim Soylu’nun arkadaşı olan kişi,önce sohbet etti, sonra kendisini yayına aldım. Güzel bir yayın oldu. Nedim Soylu’nun da arada olması ve beni tanıması üzerine “El konulan TV’lerin kayyum kişisi okuldan arkadaşım, arzu edersen arayıp senin için referans verebilirim” dedi. Tabi mutlu oldum. Onurlandım. Binlerce kez teşekkür ettim, yine ediyorum. Ama benim çocukluktan o güne yaşadıklarım, öğrendiklerim, takip ettiklerim aklıma geldi.
Düşündüm.
Biz “Yıkıntılar üzerine imparatorluk kuracaksak” sadece bireysel çıkarlarımızı koruruz. Ama asla insan olamayız. Ve bir gün yeni bir imparatorluk kurmak isteyenler, bizim yapmış olduğumuz gibi bir şekilde yıkılmış olan molozların üstüne imparatorluk kurmalarının önünü açarız. Ve haksız şekilde işine son verilen oradaki işçiler ağlarken biz nasıl gülebilirdik. Küçük bir cümleyle büyük bir adım atabilirdim. Para mevki kazanır ama insanlığımızı kaybederdik. Tabidir ki, kabul etmedim. Teşekkür ettim.
İnancım netti, İşini profesyonelce ve kaliteli yapmak, sadece ve sadece emeğinin karşılığını almaktı. Bireysel menfaatim için karşımdaki kim olursa olsun, inandığımın aksine duymak istenileni söylemedim. Duymak istenileni söyleyenlerin kazanç sağladığı günümüzde doğruyu söyleyenlere bedel ödetildi. İstisnalar var tabi…
Neyim Var?
Ben 51 yaşında 28 yıllık bir gazeteci olarak 2005 model bir aracım var. 5 yıl krediyle almıştım. Yaklaşık 2 yıl kaldı. Başka bir mülküm yok. Ama üzgünüm ki, vatandaşlar ve haber kaynakları sorgulamıyor. Kim aldıklarını, yaşadıklarını hangi kazançla gerçekleştiriyor. Yaptığı iş ne? Ne Kadar Kazanır? Kazancıyla bunları alabilir mi? Böyle yaşayabilir mi? Bu tüm sektörler için geçerli.
Temel felsefe işini iyi yapmak ve karşılığını almaktır. Hiç denk gelmedim. Ve bir kuruma veya belediyeye “Bana niye ilan vermiyorsunuz. Abone olmuyorsunuz?” demedim.
Proje ürettim, sundum. Şükür hiç kabul görmedi! Çünkü değer gören “projeler” değil, duymak istenileni söylemekmiş!
Adana’nın değerlerini korumak adına kamuoyu yaratmaya çalıştım. Metro projesi ek kredisinin onaylanmadığını, Havalimanı gerçeğini, İlçe alınıp başka illere verilebileceğini, Ceyhan Enerji ihtisas Enerji Bölgesinin neden bitirilemediğini, Mersine Uluslar arası Fuar alanı yapılınca TÜYAP Adana’nın değersizleşeceğini kentin kan kaybetmesinin önlenmesi için medyanın görev alması gerektiğini yazdım.
Bir iki mecrayı çıkarırsak istikrarlı şekilde kent için yazan olmadı. Ama yazmayanlara İlan-reklam-abone desteği verildi. Duyulmak istenileni yazanlar el üstünde tutuldu.
Adana 2002 yılından bugüne maalesef diğer bölgelere göre az gelişti. Böylece geri kaldı, değer kaybetti. Bu siyasilerin hatasından önce medyanın yazamamasından kaynaklandı.
“Doğru”yu söylemek; “yanlış” söyleyenlerin düşmanı olmak için yetiyordu. Çoğunluğun yaptığının aksine; bilimsel, deneyimlerden elde edilen gerçekler dahi söylediğinde, düşmanlaştırılıyorsun.
Bugüne kadar felsefem netti:
“Gerçeklere asla borçlanmadım. Bilimden, deneyimlerimden elde ettiğim bilgilerden ortaya çıkan gerçekleri direk söyledim, bedelini peşin ödedim.”
Geriye baktığımda menfaatim için asla lafı eğip bükmedim. Doğruları söyledim. Huzurluyum. Son çalıştığım yerde de Mesleki doğrularımı söyledim, bedel ödettiler. Maddi ve manevi yıprandım. Ama inanmadıklarımı söyleyerek para-mevki kazanamazdım. İnsanlığımı kaybedemezdim. Dik durdum, bedelini ödedim. Kimseye de borçlu değilim.
Ancak, yıllar sonra geriye bakıp özeleştiri yapınca gördüm ki, çoğunluk kendini düşünerek para, mevki, makam gibi kazanç elde etmeye çalışıyor. Kendiyle birlikte kentini, ülkesini, vatanı, bayrağı, Atatürk ilkelerini de düşünen, yani kendinden başkasını da düşünerek “İnsan” olabilen çok az kişi kalmış.
Malesef dürüstçe yazarsan, kentin hakkını korumaya çalışırsan, kişileri yazmadan sistem odaklı yazarsan “ETLİYE SÜTLÜYE KARIŞMAYAN "KÖTÜ" GAZETECİ”sin.
Değersizsin!
Şayet bireysel işlere girip, yazarsan, bağırıp çağırırsan, sonra susarsan ve duyulmak isteneni yazarsan “DÜRÜST GAZETECİ-İYİ GAZETECİ”sin!
Kişilerin değişmesiyle sistemin değiştiğini zannederek yıllarca aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar elde etmeye çalıştım. Ama Einstein "Delilik: Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir." demiş. Yine Ainstein "Hiç hata yapmamış bir insan yeni bir şey denememiş demektir"diye de eklemiş.
Evet, çok “Hata” yaptım!
Çok şey denedim, sonuç değişmedi.
Yıllarca aynı şeyleri tekrarlayarak doğruyu söylemeye çalıştık. Ancak sistemi değiştirmeden yapılacak her şey delilikmiş!
Adana’da olmayan yeni nesil dijital çalışma geliştirdim. Türkiye’de olmayan proje geliştirdim. Direk başkanları aramak yerine dürüstçe özel kalem veya danışmanlardan konuyu anlatıp randevu istedim. Maalesef “Etliye sütlüye karışmaz” gazeteci olduğumuz veya “Kötü Gazeteci” olduğumuz için 2 aya yakın süredir randevu bile verilmedi. (13 Ocak 2023) Belki de her gün bir şeyler talep ettiğimizdendir!
Ancak kimseye kırgınlığım yok. Dedim ya özeleştiri yapıyorum.
Sanırım “Delilik” yapmam gerekiyor!
Yapmam gereken, sokaktaki vatandaşın bile kutladığı, yetki ve güç sahiplerinin ise bir tek yerel yazılı gazeteye dahi ilan vererek destek çıkmadığı Çalışan Gazeteciler Bayramı’nda ortaya çıkan riyakârlığa uyum sağlamak olsa gerek. Bol bol mesajlarla kutla, ama gazeteci bayramına özel küçük bir ilan verme! Bir mesaj yayınla gazeteciler mutlu olsun!
Üzüntü verici bir ikilem!
28 yıl sonunda yaşadığımız budur.
Belki de Fransızlar gibi "Tanrım, Değiştiremeyeceğim Şeyleri Kabullenme Gücü Ver"diye dua edip! değişime ayak uydurmamız gerekiyor.
Ama değişsek bile değişmeyecek şeyler var. “adanahabermerkezi.com” olarak en geniş kitleye her an ulaşan gazete olarak yine halkın çıkralarına, sağlıkçıların feryadına, oda ve meslek birliklerinin bilim ve deneyim odaklı fikirlerine, siyasi partilerin söylemlerine, demokratik kitle örgüt temsilcilerinin taleplerine, derdi olup bize ulaştıranların sesi olacağız.
110’u yazılı olmak üzere İnternet, radyo ve TV’lerle birlikte sayısı 200’e yaklaşan medya mecrasının bulunduğu kentte; Adana’da hala Havalimanının kapatılması, Ceyhan Yumurtalık’ın Osmaniye’ye bağlanmasını, TÜYAP Adana Fuar Merkezi’nin akıbetini, Ceyhan Enerji İhtisas Bölgesi’nin bitirilememesini, tüm illerde Metro Projeleri Bakanlığa devredilmişken Adana Metrosu’nun devralınmamış olması, Metro Ek Projesi’nin onaylanmamasını konuşuyorsak, bunun nedeni çok açıktır.
Maalesef “var” olmak için karanlığa girip “Yok” olmak gerekiyormuş!
En azından bu özeleştiriden sonra 28 yıllık tecrübemle elde ettiğim tüm bilgiler ve görünen gerçeklere uygun “İyi Gazeteci” olmaya çalışacağım!
Çoğunluğun yaptığı gibi; Adana için kavrulmuş helvayı yerken, üstüne bir de soğuk su içerek…