Uçurtmalar süzülüyor gökyüzünde... Rengarenk...
Uçurtma uçurmaktan hep korktum.
İpin kopacağından uçurtmamı kaybedeceğimden korktum...
İp koptuğunda kilometrelerce koşar, bunbur zahmetle yaptığımız uçurtmamazı arardık...
Bu korkuyu nedense hala atabilmiş değilim.
Küçük yeğenim uçurtma uçurduğunda yine aynı duyguları hissediyorum. Onun ise hiçbir şey umrunda değil. Onun tek derdi o uçurtmanın gökyüzünde süzülmesi...
Herşey bir oyun, herşey bir oyuncak onun için...
Masum, temiz, saf...
Tüm çocuklar gibi...
“Eller günahkar
Diller günahkar
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkar
Masum değiliz hiç birimiz”
Sezen Aksu’nun bu parçasını bilmeyen yoktur.
Hangimiz ya da kaçımız gerçekten de masumuz?
Dünyanın kötülüklerinden, pisliklerinden bi haber çocuklara özgü bir kavramdır masumiyet.
Gördüğü herşeyi oyuna çevirebilen, oyuncak yapabilen çocuklardır tertemiz, saf ve masum olan.
Her geçen gün o masumiyetleri dinamitleyerek yok ettiğimizin farkında mısınız?
Masumiyet abidesi olması gereken çocuklarımızı hırsın, kinin, nefretin bekçileri haline getirdiğimizin farkında mısınız?
Elazığ’daki depremde annesinin ve kardeşinin öldüğünü öğrenen Keko’nun gözyaşlarını izlerken kaçımızın iç acıdı, kaçımız onunla birlikte gözyaşı döktü?
ABD’de dünyaya gelen yapışık ikiz kardeşlerin ayrılması için yapılacak ameliyatta birinin ölümüne karar vermek zorunda kalan annenin nasıl bir duygu olduğunu kaçımız hissetti?
Bir çocuk sahibi olmanın ne demek olduğunu kaçımız gerçekten de biliyor?
Binlerce çocuğun işgücü olması için dünyaya getirildiğini kaçımız düşündü?
Kaçımız dünyadan bi haber olan yüzlerce bebeğin, çocuğun insan denilemeyecek yaratıklar tarafından istismar edildiğini düşündü?
Kaçımız sokaklarda çıplak ayakla, sakız, mendil, yara bandı satan yüzlerce çocuğu fark etti?
Zülfü Livaneli “Ada” adlı şiirinde “Dünyayı güzellik kurtaracak / Bir insanı sevmekle başlayacak her şey” diyor.
Sevginin gerçekten de dünyayı kurtaracabileceğine kaçımız inanıyor?
Sezen Aksu Masum Değiliz’in devamında bakın ne diyor:
“Kalbini bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış
Kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan
İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır”
...
İçimizdeki çocuk...
Hepimizin içinde bir çocuk var. Özlemini duyduğumuz, yeniden dönmek, yaşamak istediğimiz çocukluğumuz...
Oynayamadığımız oyunları oynamak istediğimiz çocukluğumuz.
Düşlerimiz ve hayallerimiz...
Çocuklar, çocuklarımız...
Geleceğimiz, yarınlarımız çocuklarımız...
Kaçımızın umrunda?..
Dünyayı güzellik kurtaracak, dünyayı çocuklarımız masumiyetleriyle kurtaracak...
Sokaklardan çocuklarımızı kurtardığımızda, onları sevdiğimizde, anladığımızda dünya kurtulacak.
Bakın Hayrettin Günerli “Onlar Bizim Çouklarımız” şiirinde ne diyor:
“Onlar Bizim Çocuklarimiz
Kısık kısık bakışlarla
Sana bakıyormuş gibi yaparken
Aslında
En uzaklardaki korkularına bakan
Nice yüzler gördüm çocukların arasında
Masum halleriyle
Mahcupluktan pembeleşen yüzlerini,
Saklayabilmek için
Dimdik kalması gereken başlarını öne eğip
Ayak uçlarına bakıyor gibi yapan
Aslında
Derinlere, en diplere bakan
Nice gözler gördüm çocukların arasında
Kendisine sorulmadan
Dünyaya getirildiği anda
Sahipsiz bırakılmış
Aslında
Daha ilk nefesinde ağlamaya mahkum edilen
Nice öksüzler gördüm çocukların arasında
Silueti gölge bile etmeyen
Bilinçsiz ellerde
Kaderlerine terk edilmiş
Aslında
En güzel şeylere layık
Sokaklarda biçare yaşayan
Nice perişanlar gördüm çocukların arasında
Onlar bizim çocuklarımız
Onlar yarınlarımız”
...
Başka söze ne gerek var mı?
Kaynak; Çukurovapres Gazetesi