ÇARE; KARUNLAŞMAYACAK, FİRAVUNLAŞMAYACAK, BELAMLAŞMAYACAK VE ANTİ EMPERTALİST DİRAYETE SAHİP BİR LİDERE SAHİP OLMAKTIR.
Anadolu insanının kader yazgısında bugüne kadar bir tarihsel yitiklik ve bir ebedi ölmüşlük olmamıştır. Bu toprakların karakter ve kabiliyeti, tarihin her çaresizlik ve siyasi türbülans dönemlerinde kendi bereketli bedeninden özgün önderlerini doğurabilmiştir. Tarihimiz, bu iddiayı doğrulayacak yeterince doyurucu gerekçelerle doludur.
Anadolu insanı yoksulluğa, fukaralığa ve çok çetin derin kederlere karşı direnmiştir. Ancak zamanın hiçbir dönencesinde, istiklâlinden hiçbir şekil ve şartta ödün vermemiştir. Onurunu ömründen uzun yapabilmeyi başarabilmiş böyle bir milletin ruh haleti ve istidat melekeleri ise, ihtiyaç duyduğu her devirde yüksek seciyeli liderleri var edebilmeyi olanaklı kılmıştır.
Dünyanın bilinen en eski kıtası Asya’dan umutların kesildiği ve cihanın istikametini değiştirecek boyutta insanların artık yetişmeyeceği kanısının tüm dünyada yaygın olduğu 1900’lü yılların ilk çeyreğinde bu bereketli topraklar, bağrından Mustafa Kemal Atatürk’ü doğurarak o benzetme yaftalarının ve istihza içeren kanıların tamamını iflas ettirmiştir.
Tarihin ateş mazgallarında Türk milletinin sorguya çekildiği, Osmanlının son dönemlerini irdeleyip incelediğimizde; Anadolu’nun rahminden ihtiyaç duyulan yeni bir liderin doğma gerekçelerini çok daha iyi anlayabiliriz. Düşününüz! Top yekûn olarak bir millet, uzunca süren bir yıkılış sürecinde bitap ve perişan düşmüştür. Mücadelelerin argınlığını ve nice savaşların bedbin yorgunluğunu Anadolu insanı iliklerine kadar yaşamıştır ve iktisaden ise, fukaralığın pençesinde çaresizce inlemiştir.
Denilmek istenen odur ki; Çoruh’un, Kızılırmak’ın, Meriç’in, Fırat’ın, Dicle’nin, Sakarya’nın, Seyhan’ın, Ceyhan’ın bin yıldır özgürce akan sularının Anadolu insanının gözyaşları ile bulandığı ve şehit kanlarıyla kızardığı kasvetli günleri olmuştur elbet. Ancak öylesi çetin dönemlerde bile bedenler, çelikten güçlere siper olmuştur ancak istiklâl kavgasından dönülmemiştir.
Hangi itilaf güçlerinin mandasına yakın olunması gerektiğinin sığ ve zulümkâr hesaplarının yapılmakta olduğu bir zaman diliminde, yönetici kadroların müstevlilerden hangisinin daha merhametli ve daha ehven bir seçim olacağının kararını almaya çalıştıkları bir dönemde Türk milletinin tarihi ve alın yazgısı beklenmedik bir şekilde değişmiştir. Mazinin onurlu ve büyük bir milletinin, cihanşümul bir devletinin himaye olunmaya muhtaç kalıp neredeyse diz çökmeye yaklaştığı bir karanlık tarih aralığında, Mustafa Kemal Atatürk asrın beklenen önderi olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Ve 22 Haziran 1919 da deklare edilen ilk genelge ile teslimiyetçi anlayış ret edilmiştir.
Bin yılda toplanılan milli değerlerimiz, geçtiğimiz asrın başlarında heba edilerek emperyalizme teslim edilmemiştir. Ağrı’nın, Süphan’ın, Kaçkar’ın, Munzur’un, Uludağ’ın, Erciyes’in, Akdağ’ın, Gâvur dağları’nın, Ilgaz dağları’nın, Tendürek Dağları’nın, Cudi Dağı’nın, Allahüekber Dağları’nın, Toros Dağları’nın eteklerinde yüzyıllarca medeniyet yolculuğu yapan bu aziz millet, bin yıllık gözyaşlarımıza yuh dedirtmemiştir ve düşmana diz çökmemiştir.
Dün; Oğuz olup, Selçuklu olup, Osmanlı olup ve cumhuriyet olup asırlarca çağladığımız bu coğrafyaların bozkırlarında bugün, nefes nefese bir çaresizlik cenderesine sürüklenmiş durumdayız. Yarınlarımıza ait umutlarımız; AB ve ABD tezgâhının İMF mengenesinden öğütlü, küresel emperyalizmin yerli işbirlikçileri eliyle çarmıha gerilmiş durumdadır.
Muhtaç olduğumuz kudret; Karunlaşmayacak, firavunlaşmayacak ve belamlaşmayacak dürüst vicdanlı bir liderdir. Yurdumuzda son tüten ocağımız söndürülmedikçe; Yemen’de, Galiçya’da, Kafkasya’da, Balkanlar’da, Çanakkale’de, Anafartalar’da Dumlupınar’da ve Sakarya’da kazandığımız ve bin yıldır saklamakta olduğumuz mücevherlerimizi, ruhlarımızın şecaat kaynağı cevherlerimizi bizlerden teslim almaya yeminli alçaklara harcatmayacağız. Siyasal iradenin demokrasi amfisinde bu kez; hainlere, üçkâğıtçılara, düzenbazlara, düzen bozanlara ve milli birliğimizi hafife alan takiyye sanatkârlarına asla yer ve rol vermeyeceğiz. Hoşça kalın.