Yine dökülmüş yaprakların

Kaç yaşında ki yarım satırların
Titremiş, hışırtılanmış kelimelerle
Sesine gurbet kalan zamanların


Çok mu ağır gelmiş yaşadıkların
Çekemeyip yüreğine sattıkların
Bir gülüşe hapsolmuş sezgilerle
Umudun peşine kader deyip astıkların

Sırılsıklam olmuş yağmurda acıların
Yavaş yavaş ciğerine sapladıkların
Balçığa gömülmüş kan çanağı gözlerle
Dişini sıkıp, dışından! içine attıkların

Kurtulur mu zincirlenmiş sanrıların
Topraktan bedenini koparan tırnakların
Zehir tadında kararmış gecelerle
Kemiğe ulaşıp, tuz buz eden uykuların

Memlekette tüketilmiş yarınların

İçinde koşup kaybolduğun masalların

Tüm dillere sağır dertlerle

Gurbeti kendine yurt yaptıkların…

Bu; bir ömrün yaşanmışlığında masum bir gülüşe sıkışıp kalmış sezgilerin, söylenmek isteyip söylenemeyenlerin, hayallerin, umutların, yaşanan acıların ve yürekte hissettirdiklerinin kelimelere dökülerek şiir olma halidir.  Bazen gülüşlerde acılar ve çekilenlerin izleri saklıdır. Ayrıntıyı görme çabası ya da algıda seçici olmaya gerek kalmadan, anlamak isteyen kolayca anlayabilir. Görmek isteyen tüm ayrıntıları gönül gözüyle, en ince detayına kadar bir bir görebilir.

Bu yaşanmışlıkta gökyüzüne uzatılan elin, yeryüzünde fırsatsız bırakılarak bulutları kucaklama çabasının çaresizliği de vardır. Boşluğu sarıp sarmalamak, yıllarca bir umudun gerçekle ve gerçeğin boyutunu zorlayarak zihinde karşı karşıya kalmasıdır.  Zaman geçtikçe, bir şey değişmedikçe, salgılanan enzimler gerçeğin boyutunu küçültüp, gerçekleşmesi olanaksız umudun! boyutunu da arttırmaktadır.

Gerçekleşmesi olanaksız dahi görünse bile umutlarımız hiç bitmesin, bir dirhem eksilmesin. Onlar gökyüzüne uzandığımızda tutunacak yıldızımız, sarılacak bulutumuz olarak kalmaya devam etsin. Birçok zaman nefes aldırır. Nefes almak umuttur.

Gülüşlerimize gizlenmiş hangi yaşanmışlık ve hissettirdiği duygu olursa olsun yeter ki samimi olsun…